5 Nisan 2020 Pazar

 

EVDE,
HEP EVDE



I. Hafta sonu telefonunuz çalar. Kahvaltıdan yeni kalkmışsınızdır. “N’apalım,” dersiniz karşı tarafta hatırınızı soran kişiye, “Evdeyiz işte, oturuyoruz.” O gün, haftanın yorgunluğu ile bir süre evde dinlenmeyi ya da şöyle çıkıp bir temiz hava almayı kurmuşsunuzdur kafanızda. Evde olmak kazanılmış bir haktır eninde sonunda, bir anlamı vardır ve kesinkes bir ayrıcalıktır. Ama okullar kapandığından beri durum biraz değişti, öyle değil mi? Artık -tabii şanslı olanlarımız için- yeni bir yaşama düzeni var. Evde olma hali hafta sonu ile sınırlı değil şu an.






II. Şimdi üç haftadan fazla zaman geçti ama çok öyle yılgın sıkıntı nöbetlerine girmedik henüz. Aras sabahları EBA TV’deki dersleri izliyor. Öğleden sonra okuldaki online programa bağlanıyorlar.

Altın Küre boşluğu iyi doldurdu doğrusu; içinde bulunduğumuz şartlar göz önüne alındığında günlerin oldukça verimli geçtiğini söyleyebilirim. Her gün üç ders yapıyorlar, arada denemeler çözülüyor, öğleden sonraları böyle geçiyor. Üstelik Büşra Hoca etkisi uzaktan (eğitimde) bile kendini göstermeye devam ediyor. Kazandığı bu displinle Aras 16.30 sonrasında ödev yapmaya koyuluyor, tıpkı okuldan eve geldiği günlerde olduğu gibi. Hal böyle olunca, bazı akşamlar Ipad oynama izni veriyoruz ona- şu dönemde bu keyfi Cuma-Cumartesi’ye sıkıştırmak olmazdı doğrusu.

III. 
Bu arada ne zamandır bekleyen kitaplara da el attık. Nihayet Demiryolu Çocukları’nı bitirdi - neredeyse iki yıldır bizimle Denizli-Sakarya arası taşınıp duruyordu kitap! 39 Steps’te biraz ilerledik. Onun dışında yatmadan önce Son Adanın Çocukları’nı okuyor sesli olarak, ben de orada oturup dinliyorum. Zülfü Livaneli eni konu bir sistem eleştirisi yapmış, ama üstü örtülü, diyeceğim. Söylemek istediği çok şey olduğu anlaşılıyor. Şu an bir yerde yazıyor mu, bilmiyorum ama bu konuma ulaşmış bir insanın neden daha açık sözlü, daha gür sesli olmadığını da pek anlamıyorum.

IV.
Tabii liglerin iptal edilmesi de önemli bir boşluk doğurdu. Özelikle Sergen’le beraber hafta sonları biraz daha sokulmuştuk yeşil sahalara. Akşam maç izleme fikri heyecan veriyordu. Futbol biraz böyle bir tutkudur, takımınız şampiyonluğa koşmasa da sizi heyecanlandırmayı ya da kızdırmayı becerir. An itibariyle, bu heyecandan mahrumuz ama futbolun hayatımızdan tamamen çıktığını da söyleyemem! Bu aralar eski maçların özetleriyle idare ediyor bizimki ya da sabah ben salona girdiğimde televizyonu açık buluyorum ve o esnada (diyelim) İtalya liginin (diyelim) 2012-2013 sezonunun en güzel golleri ekrandan akıyor oluyor. Mecburen oturup izliyorum…

V.
Fotoğrafı 16 Mart günü çekmişim. Okulsuz ilk Pazartesi. ‘Evde kal’ çağrıları henüz dolaşıma girmemiş. Hatta, şimdi düşünüyorum da, o günlerde tatilin üç haftayla sınırlı olduğunu sanıyorduk. Muhtemelen böyle düşünmemizi istemişlerdi. O gün biraz yürümüş, sonra rüzgarda üşüyerek dönmüştük. Arkasından birkaç gün bahçeye de çıkmıştı Aras. Ama şu an evdeyiz işte. Yapacak bir şey yok.

VI.
Edebiyat meraklıları bilir, EV imgesi Behçet Necatigil’in şiirinde özel bir yer tutar. Onun yapıtında bir dizi dize ayrılmıştır EV temasına. Şimdi konumuzla ve başlığımızla da ilgili olduğu için onlardan birini buraya alalım ve yazıyı öyle kapatalım:


EV VARSA

Varsa yoksa sokak
İnsan o yaşlarda
Gözü beni görmez olur
Gece gündüz dışarda

Yok kıl kadar değerim
Öyle olsun!
Ben beklerim
Kısa veya uzun

Oğullar uzaklaşır, kızlar uzaklaşır
Bir zaman için benden,
Oluruna bırak, gençtir, derim,
Hevesini alsın sokaklardan.

Bensiz olamazlar, dönerler
Çok denedim
Ben büyüğüm, affederim
Ben evim.

       BEHÇET NECATİGİL








2 yorum:

Tuğba dedi ki...

Deneme tadında, leziz bir blog yazısı olmuş :)

Güven Oğuz dedi ki...

Yazın çok güzel olmuş abicim.Bu günlerin en kısa zamanda geçmesini dilerim. Bu günlerin bize kattıkları ve bizden aldıkları hayatımıza bir ders niteliğinde. selamlar ��‍♂️

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...