15 Mayıs 2021 Cumartesi

                                ŞAMPİYONLUĞU ALDIĞIMIZ MAÇ

Gerçek finalini hikâyenin tam ortasına koyan post-modern romanlar gibi bir sezon! Bütün sırlar aslında kitabın iç bölümlerinden birinde açığa vurulmuş. İş oradaymış ve kazanan çoktan belli olmuş! 7 Şubat 2021 Pazar akşamı oynanan Beşiktaş-Konya maçından bahsediyorum. Siyah beyazlılar kupayı şimdi kaldırmış olabilirler ama, bana öyle geliyor ki, takım şampiyonluğu asıl bu maçta kazanmıştır. Son zamanlarda kırılma noktalarına işaret etmek moda oldu ya, bu sezonki yarışın en çok inceldiği yeri görmek isteyenler bence buraya bakmalılar. Zordur: Bir savunma oyuncunuz 21. dakika atılırsa, geri kalan süreyi en az kayıpla geçirmenizi sağlayacak formülleri bulmanız gerekir. Büyük takımların da böyle durumlarda şartları fazla zorlamadığı çok görülmüştür; alınacak bir puan çok değerlidir, yeterlidir. İyidir yani.




Ama o akşam öyle olmadı. Kaybedilecek olası puanların öncelikle maçın ilk bölümünde iki sarı kart görmeyi başaran N’sakala’ya yazacağı müsabakada, Beşiktaşlı futbolcular kazanmayı o kadar çok istediler ki kurdukları baskı televizyonlarını yeni açan izleyicilere eksik oynayan takımın Konyaspor olduğunu düşündürtebilirdi. 81. dakikada Rosier’in ayağından gelen golle tüm taraftarlar rahat bir nefes aldı. Bitiş düdüğüyle birlikte Joseph de Souza’nın kendini boylu boyunca yere bırakışı bu çabanın anlamlı bir görüntüsü olarak hafızalara kazındı.  Bana göre Konya karşısında alınan sonuç Beşiktaş’ın sezon boyunca aldığı en değerli galibiyettir. Maç bitince ekranın karşısında öylece kaldığımı, soyunma odasına giderken birbirlerini mutlulukla kutlayan oyuncuları maç hala sürüyormuşçasına dikkatle izlediğimi çok net hatırlıyorum.  Takım şampiyon olmasaydı bile sıradan bir taraftar olarak benim nezdimde bu maç çok değerli olacak, hep öyle kalacaktı.



Şüphesiz Joseph’inki spor tarihinde başka örnekleri de olan ikonik fotoğraflardan. 7-8 saat süren maçların bitiminde tenisçilerin ya da uzun koşuların sonunda atletlerin kendilerini böyle yere bırakışları vardır. Yorgun sporcu kollarını iki yana açar ve orada uzandığı birkaç dakika boyunca dünyayla bağlantısını keser. Hissettiği gurur ona yorgunluğunu unutturur. Bana öyle gelir ki yerde yatan kişi o an başka bir boyuta geçmiştir. Bu görüntü bize sporun, sporcu olmanın doğası hakkında çok şey söyler. Biz Türkiye’de spor başlığı altında hep başka şeyler konuştuğumuz için bunları unutmuşuzdur: Dayanıklılık, azim, asla pes etmemek, takım ruhuna uyum, disiplin. Joseph de Souza’nın fotoğrafına bakarken ben bunları görüyorum.



Beşiktaş’ın başarısının mimarı şüphesiz Sergen Yalçın’dır. Takım içinde sağladığı iletişim, maç sırasındaki taktiksel hamleleri, öğrencilerini derbilere soğukkanlı bir şekilde hazırlaması onun başarı hanesine yazılmalı.  Sergen Yalçın sezon boyunca gençlere şans tanıyan ve yaş almışları da iyi tanıyan bir teknik adam profili çizdi. Bana öyle geliyor ki Beşiktaş onun liderliğinde şişirme transferlerden uzaklaşacak. Ajax’ta, Dortmun’da gördüğümüz tarzda genç, zıpkın gibi çocuklar bulup takıma katacak. Yani bana öyle geliyor.



Şampiyonluk kazanıldığı için böyle konuşuyorum sanılmasın. Kuşkusuz kupa ve kupalar önemli, onlar nihai hedef her zaman. Ama Sergen Yalçın geçen yılın ortasında göreve başlamıştı ve sezonu (o saç baş yolduran Lens’li, Boyd’lu kadroya rağmen) ezeli rakiplerinin önünde tamamlamayı bilmişti. Bu yıl da kadrosu çok derin değildi ama herkesten maksimum düzeyde faydalanmayı başardı. İlk başta eleştirilen futbolcular haftalar ilerledikçe daha çok form tuttular. Pek çok futbol yorumcusu daha sezon ortasında Yalçın’ın hakkını teslim etti- biz de bu yorumcuların hakkını teslim ediyoruz. Bu sezonun özeti olarak şöyle söyleyebiliriz: Sergen yönetti, şampiyonluk geldi!


Uzun lafın kısası, o geceki Konyaspor maçı sanki şampiyonluğu kimin daha çok hak ettiğini gösteren bir işaret fişeğiydi. Gözlemciler artık mayanın tutuğunu görüyorlardı, ekipte takım ruhu ve kazanma hırsı oluşmuştu. Geriye bu ruhu kaybetmemek, güzel futbolu sürdürmek ve en az puan kaybıyla ilerlemek kalıyordu. 


Ah, bir de Abu o akşam Altay’ı geçebilseydi…!

 

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...