19 Mart 2012 Pazartesi

ARAS'IN OYUNU

Dünya edebiyatının en çok bilinen kahramanı Don Kişot ve sadık seyisi Sancho Panza’nın maceralarını bu kış nihayet okudum. Miguel Cervantesin 17. yüzyılda yarattığı bu kahramanın öyküsü, çocuklar için sadeleştirilmiş versiyonları, okul piyesleri ve ‘yel değirmenlerine karşı savaş’ şeklindeki ünlü göndermesiyle güncelliğini hep koruyor. En son başbakan ana muhalefet liderine çatarken  ‘Don Kişot’un bile hayal dünyası bu kadar geniş değildi', diyordu. Ve böylece, evlerimizde ve en uzak kahvehanelerimizde Mancha’lı gezgin şövalye Don Kişot’un namı bir kez daha yürüyordu!

Hikayeyi bilirsiniz: Okuduğu şövalye kitaplarından etkilenip bir savaşçı olmaya karan veren asilzade Keseda, ismini Don Kişot yaparak atı Rocinante’yle yola çıkar. Bir adaya vali yapma sözü verdiği seyisi Sancho Panza ağır aksak karakaçanıyla ona eşlik eder. Don Kişot'un amacı mazlumlara, zorda kalmışlara yardım etmek ve zorbalara günlerini göstermektir. Ne var ki, çoğu maceranın sonunda zorda kalanlar bizzat kendileri olur!  Don Kişot bir koyun sürüsünü yüz bin kişilik bir ordu sanır, yolda kaldıkları hanı bir saray, hancıyı bir kral yerine koyar ve çattığı adamlar tarafından bir parça hırpalandığında bunu da kendisine düşman büyücülerin gücüne yorar.

Çocuklar ve Oyunlar

Bir çocukla bir süre oyun oynadıysanız siz de Don Kişot’la tanışmış sayılırsınız. Çocukların hayal gücünün zenginliği konusunda çok şey yazılmış, çok şey söylenmiştir. Evde benim çocukluğumdan kalma bir yap-boz tabletimiz var. Taşları aşağı yukarı kaydırarak bir Mickey Mouse resmini tamamlıyorsunuz. Aras, henüz işin bu kısmını beceremediği için tabletin arkasını çevirir ve ‘Bu benim IPAD’im’ der! Üç yaşında bir çocukla oyun oynamak kolay değildir, çünkü bu çocuk her üç dakikada bir mevcut oyundan sıkılır ve ‘baba, şunu şunu oynayalım mı?’ gibi yeni bir teklif sunar. Oyunlarına garip isimler koyması işin eğlenceli yanlarından biridir: Biraz daha küçükken evin içinde topun peşinden koşturup ona çalım üstüne çalım attığımda bu koşturma çok hoşuna gider, ertesi gün kısaca ‘top oynayalım mı?’ demek yerine, ‘Baba hani sen yakalıyosun ya, ben yakalayamıyoyum ya, ondan oynayalım mı?’ derdi.  


''Bir yemeğe tat veren en güzel salça, açlıktır''

Kitaba dönersek: Don Kişot’un aslında kim olduğu, Sancho Panza'nın gerçekte  neyi temsil ettiği konusunda da çok şey yazılmış, çok şey söylenmiştir. Cemil Meriç onun için ‘Tek hürmet ettiğim adamdır,’ der, Nazım Hikmet bir mektubunda uzun uzun romanın sınıfsal analizini yapar. 'Son aldığımız bir tweet'a göre' de William Faulkner Don Kişot’u her yıl bir kez okurmuş. Benim için kitabın en güzel kısımları Sancho Panza’yla Don Kişot’un yolda giderken keyifle atıştıkları, tatlı tatlı sohbet ettikleri yerlerdir. Sancho olaylara düz bakar, halk sağduyusunu ve gerçekçiliğini temsil eder. Konuşmaya ve bol bol başlıktaki gibi atasözleri kullanmaya bayılır. Don Kişot ise bir ideali olan adamdır, hayalcidir ve belki de bu, dünyamız için daha çok gereklidir. Bu konuşmalarda yaşam, sadakat, kahramanlık üzerine güzel söylevler çeker Don Kişot. Sancho Panza bu kadar aklı başında bir kişinin nasıl olup da iş gezginci şövalyeliğe geldiğinde ( gerçi böyle bir kategori olduğundan bile emin değildir Sancho Panza) aklını yitirmiş bir çılgına dönüştüğünü hiç anlayamaz. Ne var ki, sonlara doğru o da kendini bu dünyaya kaptıracak ve efendisinden aşağı kalmayacaktır.

Evdeki Yeldeğirmenleri

Cuma akşamları eve geldiğimde Aras, ona Taraklı’dan aldığımız kılıcıyla beni kapıda karşılar ve ertesi günün tatil olduğunu, dolayısıyla geç saatlere kadar oyun oynayabileceğimizi müjdeler. Bu yaştaki bir çocuğun tatil/ tatil olmayan gün ayrımı yapmak zorunda olması başka bir trajikomik yazının konusudur, diyelim ve biraz soyunup dökündükten sonra salona geçelim. Burda başıma gelecekler aşağı yukarı  bellidir. Aras'ın yönlendirmesine göre sırayla şu 'aktiviteleri' yaparız:  1-Boks yapma (o gün ıspanak 'bile' yediği için ne kadar güçlü olduğunu gösterme arzusu), 2- At binme (atım, acıktın mı atım? ) ve 3-Araba sürme (tüm zamanların favorisi, tek geçeriz). Sonra ben ona derim ki ‘Hadi ben Don Kişot olayım, sen de Sancho Panza ol.’ Adı geçen kişilerin kim olduğunu hatırlamak için bir an gözlerini kısarak bakar ve sonra ne olursa olsun gibisinden ‘Ee, tamam’, der. Az sonra aramızda aşağı yukarı şöyle bir konuşma geçer:

—Haydi Sancho,şurada bir koru görüyorum.Gidip ‘otların üstünde yıldızların altında’ güzel bir  uyku çekelim  kendimize.
— Tamam. Sabah olunca da askeyley motoylayıyla gelsinler, bizi bulsunlar, oluy mu?
—Motor mu? Ne diyorsun sen Sancho? Yaşadığımız yüzyılda motor yok!
—Eee, peki tamam!
—Motor daha icat edilmedi. Tüfek bile icat edilmedi. O yüzden sende kılıç var.
—Eee, peki tamam!
—Ama tamam diyorsun, gelip uyumuyosun. Yarın yeni maceralar için enerjiye ihtiyacımız olacak
—Geliyoyum, geliyoyum. Şu IPAD’imi bi koyuyim de.

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...