Aras küçükken ben de bir nebze fanatik taraftar kimliğindeydim. Beşiktaş mutlaka
yenmeli, yedi-sekiz yaşlarındaki
afacan uykuya mutlu gitmeliydi. Çünkü o yaşlar atılan tek bir golün dünyalara bedel olduğu yaşlardır. İşler kötüye gittiğinde tuttuğunuz
futbol takımı için içten gözyaşları döker, üzülürsünüz ... Nitekim Aras, bir
keresinde yüzüne çarpan sert bir toptan sonra uzun süre yerde kalan Fabri için
hüngür hüngür ağlamıştı!
Bugünlerde Beşiktaş iyi sonuçlar almıyor. Ama
eskisi kadar önemi yok. Zaman geçti ve Aras da oyun / skor dengesini görmeye,
gözetmeye başladı. Takım kötü oynuyorsa zaten hiçbir şeyin tadı tuzu olmuyor. Stoperler topu bir türlü çıkaramadığında ya da hoca, gününde olmayan oyuncuyu (nedense) tespit edip oyundan çıkaramadığında ya da takım, dikine paslarla rakip kaleye gitmek yerine sürekli doldur boşalt yaptığı için koca maçtan geriye
2-3 dakikalık bir özet malzemesi bile çıkaramadığında, puan kaybı kaçınılmaz oluyor. Böyle durumlarda bu kez Aras beni teselli ediyor, buradan üç puan çıkmazdı zaten baba, diyerek…
Ben de böylece Galeano'nun meşhur deyimiyle iyi
futbol dilencisi olma kimliğime geri dönüyorum. Şimdi akan oyunda kim varsa ona bakıyorum. Yine
Beşiktaş’ı tutuyorum, elbette takımımın yenmesini istiyorum ama göze hoş gelen, bana keyif veren futbolu kim oynuyorsa onu izliyorum, hayranlık ve gıptayla.
Bunun yanında, Valêrien Hoca'yı beğendiğim pek söylenemez.
On kişi kaldığımız Alanya maçında bizi ezik ve geride oynattığı 45 dakika için onu affetmem kolay olmayacak! Üstelik, adamın yaptığı oyuncu değişikliklerini en yaman yorumcular bile tahmin
edemiyor. Takımın ilk maçlarda sergilediği kondisyon grafiği hep övüldü ama hamle veya oyunu okuma konusuna gelince
zayıf kaldığı yönündeki görüşlere ben de katılıyorum. Ama bunların da bir önemi yok.
Bu hafta derbi haftası. İsmaêl ve Jorge Jesus ilk kez karşı karşıya gelecekler. İki kulübün tarihinde kim bilir kaçıncı kez iki yeni teknik adam birbirlerine
üstünlük sağlamaya çalışacak. Bu olası üstünlük taraftar nezdinde de hocanın yerini sağlamlaştıracak. Tüm bunlar işin güzel tarafı. Ben belki Veselinoviç ve Gordon Milne’den beri takip ediyorum bu işi. İsimler değişiyor ama rekabet on yıllardır sürüyor; yaklaşan maç bir
çekim noktası, haftanın olayı olma özelliğini koruyor.
Hocayı beğenmiyorum,
dedim ya -hani oyunu okuyamıyor falan- belki bu hafta
Fenerbahçe karşısındaki performansı beni haksız çıkarır. Sırf böyle bir ihtimal için bile bu maçı izlemeye değer, derim ben.