Bir yerlerde görünmek
Murat Yalçın’ın geçen ay K24’te
yayımlanan Dergilerde Görünmek adlı
denemesi yazın dünyamızda görünürlük ve bilinirlik gibi kavramların aldığı yolu
konu ediniyordu. Bir dönemin edebiyat matinelerinden bugünkü Wattpad’e uzanan bu yolda dergiler her
zaman ciddi birer köşe taşı olmuştu ve sayın Yalçın yazısında, özetle ve
mealen, söz konusu yayınların o yıllarda edebiyat dünyasında çok önemli bir yer
tuttuğunu, bir dergide görünmenin yazan
kişi açısından bir dönüm noktası veya bir başlangıcın habercisi olduğunu söylüyordu.
Dergide öykünüz ya da şiiriniz çıktığında siz de edebiyat dünyasına adım
atıyordunuz; metnin nerede çıktığına bağlı olarak siz de belirli bir çevreye
giriyordunuz.
Günümüz teknolojisinin sağladığı
olanakların dergilerin bu işlevine kısmen sekte vurduğu ortada. O kadar ki
bugün görünürlük ve ulaşılabilirlik gibi kavramların içerik ve tanımları da değişmiş
durumda. Şimdi dijital dünya daha fazla insanı çok daha kolay bir şekilde ve daha
sık buluşturuyor. Bu durum yazın alanında bir şeyleri kolaylaştırdığı gibi sanki
pek çok şeyi de ucuzlaştırıyor! Bunlar hep doğru.
“Seçili bir
dergide belirli bir düzende yayın yapma âdeti” bugün tanınmış bir yazar için mutlaka tutulması gereken yol bir
olmayabilir. Peki ya henüz işin başında olanlar?
Ancak Sayın Yalçın’ın atladığı
-veya yazısında değinmeye gerek görmediği- bir nokta var: Dergilerde görünmek,
bu hedeflerini henüz gerçekleştiremeyen birçok edebiyat heveslisi için hala çok
önemli. Bu aralar bir dergide öykü yayımlamanın öyle büyük bir etkisi - diyelim
bundan 30-40 yıl önceki şiddette bir etkisi- olmayabilir ama yazın dünyamızda
yeni isimleri teşvik etme ve onların inançlarını tazeleme anlamında hala önemli
bir rolleri var dergilerin. Yani dergiler hala değerli.
Bugün öykü atölyelerinin
düzenlenmediği, ünlü yazarların bırakın söyleşi yapmayı şöyle bir geçiyorken
bile uğramadığı nice Anadolu kentinde birçok edebiyat hevesli hala dergilerden
beslenmeye çalışıyor. Sevdikleri yazarları, değer verdikleri imzaları bu
yayınlardan takip etmeyi bir tür eğitim olarak görüyorlar. Üstelik bahsettiğim
şehirlerin pek de azımsanmayacak bir kısmına bu dergiler aslında gelmiyor bile!
Sayın Yalçın bir dergi yöneticisi / editörü olarak benden iyi biliyordur: Bugün
Türkiye’nin pek çok kentinde, kasabasında nice yazar adayı yaşadıkları
şehirlerdeki (varsa) kitapçıların raflarına aslında hiçbir zaman ulaşmamış bazı
dergilere ulaşmaya, onlara seslerini duyurmaya çalışıyor.
Kaldı ki bu dergilerin ve
fanzinlerin bir çoğu yayın hayatını yine
birkaç edebiyat sevdalısının özverili çalışmasıyla sürdürüyor. Arkalarında
büyük dağıtımcılar da yok, reklam verenleri de. Son dönemde kaç derginin bir iki
yıl (bir iki sayı?) çıktıktan sonra kapandığına baktığımızda ne demek istediğim
daha iyi anlaşılır.
Her yerde böyle
Öte yandan, bu durumun küçük, uzak şehirlerle sınırlı
olduğunu söylemek de yanıltıcı bir saptama olur. İstanbul ve Ankara’da da pek
çok yazın gönüllüsü ve pek çok edebiyat öğrencisi için dergilerde görünmek, bir
dergide yazı yayımlatmak hala en önemli ölçüt. Belli bir edebiyat bilinci ve
beğenisine ulaşmış yazar adayları için nitelikli bir edebiyat dergisinin içinde
olmak doğrusu yabana atılır bir
ilerleme değil. Onlar seslerini
duyurmak ve “ben de varım” demek
istiyorlar. Bunun önemli bir koşulunun da dergilerden olumlu dönüş almak olduğunu
biliyorlar. Burada dergiler, dediğimiz gibi, bir okul görevi görüyor. Yani şu
an kötü yazan biri belki bu okulda sadece bir öğrencidir. Bu yıl vasat yazan
biri gelecek yıl hatırı sayılır bir dergide yer almayı başarabilir. Bunun
dışında, onlar çeşitliliğe de önem veriyorlar. Zaman içinde birden fazla
derginin sayfalarında isimlerini görmeyi önemsiyorlar. Ne yalan söylemeli, amaç
belli: Bir tür şöhret! Yani her yeni yazıyla farklı bir editörün (veya editör
grubunun) onayını almak ve böylece daha fazla sayıda okura ulaşmak.
Edebiyat gönül ve sabır işi.
Küsmemek, kızmamak ve kimsenin farkında olmadığı birtakım kaprislere
kapılmamak gerekiyor. Yazmayı (yeteri kadar) sevenler böyle bir tutumu zaten
takınmıyorlar. Bakmayın, onlar sosyal medyayı da öyle fazla önemsemiyorlar. Kendi
kitaplarını para vererek bastırmak, kişisel Facebook sayfalarına kendi
şiirlerini koymak gibi -naif ama pek de edebi olmayan- usullere asla başvurmuyorlar.
Onlar dergileri hedefliyorlar.
Çünkü dergiler bir şeyleri işaret
etmeye devam ediyor hala.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder