12 Aralık 2017 Salı

DERGİLER HALA DEĞERLİ

Bir yerlerde görünmek

Murat Yalçın’ın geçen ay K24’te yayımlanan Dergilerde Görünmek adlı denemesi yazın dünyamızda görünürlük ve bilinirlik gibi kavramların aldığı yolu konu ediniyordu. Bir dönemin edebiyat matinelerinden bugünkü Wattpad’e uzanan bu yolda dergiler her zaman ciddi birer köşe taşı olmuştu ve sayın Yalçın yazısında, özetle ve mealen, söz konusu yayınların o yıllarda edebiyat dünyasında çok önemli bir yer tuttuğunu, bir dergide görünmenin yazan kişi açısından bir dönüm noktası veya bir başlangıcın habercisi olduğunu söylüyordu. Dergide öykünüz ya da şiiriniz çıktığında siz de edebiyat dünyasına adım atıyordunuz; metnin nerede çıktığına bağlı olarak siz de belirli bir çevreye giriyordunuz.

Günümüz teknolojisinin sağladığı olanakların dergilerin bu işlevine kısmen sekte vurduğu ortada. O kadar ki bugün görünürlük ve ulaşılabilirlik gibi kavramların içerik ve tanımları da değişmiş durumda. Şimdi dijital dünya daha fazla insanı çok daha kolay bir şekilde ve daha sık buluşturuyor. Bu durum yazın alanında bir şeyleri kolaylaştırdığı gibi sanki pek çok şeyi de ucuzlaştırıyor! Bunlar hep doğru.

“Seçili bir dergide belirli bir düzende yayın yapma âdeti” bugün tanınmış bir yazar için mutlaka tutulması gereken yol bir olmayabilir. Peki ya henüz işin başında olanlar?

Ancak Sayın Yalçın’ın atladığı -veya yazısında değinmeye gerek görmediği- bir nokta var: Dergilerde görünmek, bu hedeflerini henüz gerçekleştiremeyen birçok edebiyat heveslisi için hala çok önemli. Bu aralar bir dergide öykü yayımlamanın öyle büyük bir etkisi - diyelim bundan 30-40 yıl önceki şiddette bir etkisi- olmayabilir ama yazın dünyamızda yeni isimleri teşvik etme ve onların inançlarını tazeleme anlamında hala önemli bir rolleri var dergilerin. Yani dergiler hala değerli.

Bugün öykü atölyelerinin düzenlenmediği, ünlü yazarların bırakın söyleşi yapmayı şöyle bir geçiyorken bile uğramadığı nice Anadolu kentinde birçok edebiyat hevesli hala dergilerden beslenmeye çalışıyor. Sevdikleri yazarları, değer verdikleri imzaları bu yayınlardan takip etmeyi bir tür eğitim olarak görüyorlar. Üstelik bahsettiğim şehirlerin pek de azımsanmayacak bir kısmına bu dergiler aslında gelmiyor bile! Sayın Yalçın bir dergi yöneticisi / editörü olarak benden iyi biliyordur: Bugün Türkiye’nin pek çok kentinde, kasabasında nice yazar adayı yaşadıkları şehirlerdeki (varsa) kitapçıların raflarına aslında hiçbir zaman ulaşmamış bazı dergilere ulaşmaya, onlara seslerini duyurmaya çalışıyor.  

Kaldı ki bu dergilerin ve fanzinlerin bir çoğu yayın hayatını yine birkaç edebiyat sevdalısının özverili çalışmasıyla sürdürüyor. Arkalarında büyük dağıtımcılar da yok, reklam verenleri de. Son dönemde kaç derginin bir iki yıl (bir iki sayı?) çıktıktan sonra kapandığına baktığımızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.


Her yerde böyle

Öte yandan, bu durumun küçük, uzak şehirlerle sınırlı olduğunu söylemek de yanıltıcı bir saptama olur. İstanbul ve Ankara’da da pek çok yazın gönüllüsü ve pek çok edebiyat öğrencisi için dergilerde görünmek, bir dergide yazı yayımlatmak hala en önemli ölçüt. Belli bir edebiyat bilinci ve beğenisine ulaşmış yazar adayları için nitelikli bir edebiyat dergisinin içinde olmak doğrusu yabana atılır bir ilerleme değil. Onlar seslerini duyurmak ve  “ben de varım” demek istiyorlar. Bunun önemli bir koşulunun da dergilerden olumlu dönüş almak olduğunu biliyorlar. Burada dergiler, dediğimiz gibi, bir okul görevi görüyor. Yani şu an kötü yazan biri belki bu okulda sadece bir öğrencidir. Bu yıl vasat yazan biri gelecek yıl hatırı sayılır bir dergide yer almayı başarabilir. Bunun dışında, onlar çeşitliliğe de önem veriyorlar. Zaman içinde birden fazla derginin sayfalarında isimlerini görmeyi önemsiyorlar. Ne yalan söylemeli, amaç belli: Bir tür şöhret! Yani her yeni yazıyla farklı bir editörün (veya editör grubunun) onayını almak ve böylece daha fazla sayıda okura ulaşmak.

Edebiyat gönül ve sabır işi. Küsmemek, kızmamak ve kimsenin farkında olmadığı birtakım kaprislere kapılmamak gerekiyor. Yazmayı (yeteri kadar) sevenler böyle bir tutumu zaten takınmıyorlar. Bakmayın, onlar sosyal medyayı da öyle fazla önemsemiyorlar. Kendi kitaplarını para vererek bastırmak, kişisel Facebook sayfalarına kendi şiirlerini koymak gibi -naif ama pek de edebi olmayan- usullere asla başvurmuyorlar. Onlar dergileri hedefliyorlar.

Çünkü dergiler bir şeyleri işaret etmeye devam ediyor hala.


Hiç yorum yok:

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...