Edebiyatçıların
genelde ürün verdikleri, kitlelerce tanındıkları türlerin dışında yazdıkları
hep ilgimi çekmiştir. Bir yazı adamının günlük notları, taslakları, anıları ve özellikle
mektupları onunla ilgili pek çok şey söyler bize. Kaldı ki, bu metinleri bir
edebiyatçının tali, yan ürünleri olarak saymak da doğru bir tutum olmaz,
Yapıt’ı oluşturan bütünün parçalarıdır her biri, bu bakımdan önemlidirler. ‘Yazar’
için pek çok tanım yapılabilir; sanırım bir ölçüt de yazan kişinin farklı
türlere açılırken gösterdiği yetkinlik olmalı.
Onur
Caymaz’ın yeni kitabı işte bu tür yazıları içeriyor. Hayat ve Sanat Üzerine Doksan Dokuz Parça denmiş alt başlık olarak
ve Caymaz, kitabın içerdiği metinleri şöyle tanımlamış sunuş yazısında: “Ne deneme ne öykü olabilmiş, bohçada kalan
küçük şeyler. Kırıntılar...” Öyle
dediğine bakmayın siz, aslında ciddi, söyleyecek bir şeyi olan metinler bunlar. Ben mağazadan çıktıktan hemen sonra oturduğum
bir çayevinde başladım bu hoş kitabı okumaya. Ve birkaç bardak sonra
kırıntıların çoğunu mideye indirmiştim!
Onur
Caymaz’ı şiir ve öyküleriyle tanıyorum daha çok, bir de tabii sosyal medyadaki ‘keskin’
halinden. Gece Güzelliği’ni edinmiş, dergilerde çıkan kimi öykülerini de
okumuştum ama bu parçalardan daha büyük keyif aldım sanki. İyi yazmayı
önemseyen, daha önemlisi, okumayı yücelten bir yazar var karşımızda. Kitabın ilk yazısı olan KALEMTRAŞ ÇÖPLERİ’nin
sonundaki alıntıyı (Celal Esad Arseven/Sanat Ansiklopedisi) eskiden yazıya,
yazma eylemine verilen değeri bize hatırlattığı için buraya da alıyorum:
Kalem yontulduğu vakit çıkan talaşlar
yazının kutsiyeti nedeniyle süfli yerlere atılmazdı. Hatta bazı hattatlar
ömürlerince açtıkları kalemlerin çöplerini toplayıp ölünce cenazelerinin yıkanması
için ısıtılacak suyun bu ateşle ısıtılmasını vasiyet etmiştir.
Yer
yer Salah Birsel’in denemelerini hatırladım bu metinleri okurken; tabii
yoğunluk açısından söylemiyorum, ne de üslupla ilgili burada kastettiğim şey-
ki gerekli değil her ikisi de ve Yazı’nın doğası gereği zaten pek mümkün de
değil. Ama kesişen anılar, olayların yarattığı çağrışımlar, kimi zaman kurgu ve
hayatın çakışması... Benzer tatları Caymaz’ın metinlerinden de almak mümkün.
Kitapta
Oktay Akbal’ı ve Attila İlhan’ı anlatan yazıları, Muhafazakar Sanat ile ilgili denemeyi
özellikle sevdim, Tabletsiz Çocuklar’ı
bir sabah kahvaltısında bizimkilere de okudum. Ve son yazıda, (Babam Hırsız Değildi) Caymaz’ın yazılarında
sık sık andığı ve muhtemelen atölyelerinde
de değindiği ‘iyi metinlerin okurda
yarattığı ürpertiyi’ fazlasıyla hissettim.
Hasılı, sevdim ben bu kitabı ve oldukça doyurucu
buldum kırıntıları...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder