Birdman’de
baba-kızın tartıştığı sahneyi sanırım on defa falan izledim. Bir kez Nilay’la
filmi ilk seyrettiğimizde, sonra birkaç kez altyazılı ve altyazısız halleriyle
kendi başıma ve yine aynı yöntemi kullanarak girdiğim sınıflarda,
öğrencilerimle. Bu sahneyi benim açımdan ilginç kılan şey İngilizcesindeki
doygunluk ve konuşmanın birden yükselen temposu değildi sadece; oyuncular
konuşurken kameranın hareket etme biçimi de onların performanslarına büyük
katkı sağlıyordu. Görüntünün hiç kesilmediği, kameranın insanların arasına
girdiği, etrafında dolaştığı bu teknik, filme -bateriyle beraber- çok farklı
bir atmosfer katmış. Ve bu durum sözünü ettiğim sahneyle sınırlı değil. Tüm
film böyle çekilmiş. Mesela, Edward Norton’un izleyicilere tavuk butunu
gösterip “İşte bu gerçek, ben bu tavukla çalışırım” dediği sahne sahnesi de çok iyi.
Tartışma dedim ama tam olarak bir
tartışma var sayılamaz, öyle başlasa bile; daha ziyade, depresyondan yeni çıkan
kızın babasına öfkeyle çıkışması, sözlerini ve gözlerini birer mermi gibi
kullanmasından bahsedebiliriz. Öğrencilerim de, bir aksiyon sahnesinde olduğu
gibi, nefeslerini tutarak izlediler bu bölümü. Emma Stone'un öfke dolu gözleriyle "It's not important! You are not important! Get used to it!’ diye bağırışı doğrusu pek çok derse bedeldi. Genç kızın tiradı bitince
sahneyi durdurduğumda sınıfta huzursuz bir uğultu yükseldi. Bombardıman sonrası kameranın bu tarafında
kaldığı için yüzünü göremediğimiz babaya ne olduğunu merak etti çocuklar. “Adam
öldü galiba” diyenler bile oldu!
Çaptan düşmüş bir aktörün yeniden
yükselme ve tutunma çabasını anlatan Birdman
çekim aşamasını da merak ettiren filmlerden. Bunun için Youtube’da birkaç
video izledim. Micheal Keaton, yönetmen kendisine bir şeyler anlatırken
öylesine şaşkın ve kendine o kadar güvensiz görünüyor ki o rolü bu adam mı
çıkardı, diye düşünüyor insan. Ama filmi iyi sürüklüyor; bu, onun da comeback’i
bir bakıma, öyle diyor yorumcular. Diyebiliriz ki Micheal Keaton bu filmde, bir
tiyatro oyunu ile çıkış yakalamaya çalışan yaşlı aktör Riggan Thomson rolüyle Batman’den
de Birdman’den de (!) iyi.
Ve Raymond Carver! Filmde sahneye
aktarılan, onun What We Talk About When We Talk About Love isimli öyküsü.
20. Yüzyıl edebiyatının önde gelen yazarları arasında gösterilen Carver bu
öyküsünde bir mutfak masası etrafında dört kişiyi konuşturur. Güzel bir öyküdür; benim kitapta özellikle sevdiğim
öykülerden biri olmasa da Carver’ın kendine has tarzını yansıtması bakımından
tipik özelikler gösterir.
Hep söylenir: Bazen sadece aşktan
değil, herhangi başka bir mevzu üzerine konuşurken de söylediklerimiz ile aslında
söylemek istediğimiz şey arasında kırılgan bir ilişki olur. Ve dediklerimizin karşı
tarafta nasıl anlaşıldığı, nasıl algılandığı konusu iyicene karmaşıktır. Herhalde
sanatı da -benim için daha çok edebiyatı ve sinemayı- çekici kılan şeylerden
biri bu karışık mesele üzerine kafa yorup onu anlamlandırmaya çalışıyor olmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder