Geçen akşam Prime Time dizilerinden birinde bir doktor
hanım kollarında bayılmak üzere olan hastasına tokatlar atıp onu kendine
getirmeye çalışırken bir yandan da çaresizce sesleniyordu: "Benimle kal,
benimle kal!" Amerikan hastane dizilerinden alınma olduğunu düşündüğüm bu “benimle
kal” ifadesini şu çok sık şikayet edilen dublaj Türkçesinin yeni bir örneği
olarak görmek mümkün. Hani ‘Kendine iyi
bak’tan başlayıp Korkarım’larla
süren o uzun zincire yeni bir halka.
Yadırgatıcı mı? Evet, bugün için öyle. Ama yakın bir
gelecekte bu deyişin yerleşeceğini düşünmek için de yeterince delil var
elimizde. Televizyonun ve sosyal medyanın dönüştürücü gücü çeviri Türkçesini ve
pek çok başka yanlış kullanımı çok kısa bir süre içinde normal hale getiriyor.
Yapay olan doğallaşıyor. Korkarım!
Öte yandan, Türkçe'nin mevcut olanaklarından yeterince
yararlanmadığımız da bir başka gerçek. İhmal ettiğimiz ve bilip de kullanmadıklarımız
bir kenarda dursun, Türkçe, çoğumuzun henüz hiç duymadığı atasözü ve deyimlerle
dolu. Esendal'ın Küp Kırığı Pabuç Eskisi
adlı öyküsünde geçen şu cümlelere bakalım:
-Hay
körolası, dağların şenliği, bak şimdi de başhemşire hanımın saksısını devirdi.
Yarın sen görürsün...
Öyküde bu sözleri hastabakıcı Selime söylüyor. Hastane
binası olarak kullanılan dört katlı bir apartmandalar ve hademeler sakarlık
yapıp duruyor. İlk okuduğumda bu ‘dağların şenliği’ ifadesi beni şaşırttı. Önce
anlamadım ve ne yalan söyleyeyim onu, hay bin kunduz, gibi bir şey sandım (ki
bu da başka bir Amerikan etkisiydi!) Gerçi bağlam burada da imdada yetişiyor, etrafı
kırıp döken birine söylüyorsunuz bu lafı: “Hay, dağların şenliği” ;
öfkelisiniz, dikkatsizliği canınızı sıkmış ve o kişiye çıkışıyorsunuz ama, nasıl
denir, bunu o kadar şenlikli ve şirin biçimde yapıyorsunuz ki bir yandan da
affediyorsunuz!
Ömer Asım Aksoy’un Deyimler Sözlüğü'nde
Dağların Şenliği’nin anlamı şöyle
verilmiş:
1. Ayı
2. Kaba, terbiyesiz, anlayışsız
kimse
Esendal’ın öyküleri içerdikleri deyişler, deyimler ve
atasözleri açısından birer hazine. Zaten Türk Edebiyatı bu açıdan çok zengin;
pek çok örnek verilebilir ama sadece Sait Faik ve Yaşar Kemal desem, herhalde
çok şey söylemiş olurum. Ya da, mesela, Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanının bu bakımdan ne kadar bereketli
olduğunu hatırlatabilirim. Bu zengin
kaynaklardan gün gün nasıl da uzaklaştığımız ve giderek nelere yaklaştığımız da
sanırım ayrı bir tartışma konusu olabilir.
O zaman şu meşhur soruyu biraz değiştirelim: Hazinenin
farkında mısınız?
1 yorum:
Bütün bunların sebebi lanet olasıca federaller doatum.
Yorum Gönder