Günlükler’in ikinci cildinde Beyaz Saray’daki öğle yemeğinin anlatıldığı bölüm bir boks antrenmanı havasında geçiyor. Max Frisch burada
eldivenlerini giymiş, ev sahibi konumundaki Henry
A. Kissinger’ın nezdinde (yalnız) ABD iktidarını (mı) sözcükler yoluyla bir
güzel hırpalıyor; ona kum torbası muamelesi yapıyor. Kissinger’ı bekledikleri
koridor Frisch’e göre “bir dişçinin bekleme odasında farklı
değil”. O dönemde Başkan Nixon’ın askeri danışmanı olan Henry A.
Kissinger’ın yemek esnasında kendisine sorulan Kamboçya işgaliyle ilgili soruları ustaca geçiştirmesi Max Frisch’in
dikkatini çekiyor. Ünlü yazarın Saray’a gelmeden önce sahip olduğu merak duygusu şimdi içerde biraz azalmış:
Duvarlar beyaz, halılar kırmızı. Ne düşüneceğim konusunda emin değilim... Demek iktidar burada yaşıyor. İktidar; huzuru, küllüklerden
başlamak üzere temizliği seven bir varlık; köklü bir geleneğe sahip, sakin parkları, yeşil
çimleri ve mevsimine göre çiçekleri sever; büyük olasılıkla sokak çatışmalarından hoşlanmıyor olmalı, her ne kadar
kurbanların kendi suçu olsa da; Song-My gibi katliamlarsa onun için
tam bir kabus.
Yıl 1970. ABD’nin Vietnam macerası sürmektedir;
üstüne şimdi bir de Kamboçya’yı işgal etmiştir. Sokaklar bunu protesto
eden göstericilerle doludur. Ama protestolar ülkedeki sorumluların kafasını
karıştıramaz. Bu bakımdan Kissinger’in içi rahattır:
Cynycals have never built a cathedral*, der birkaç kez Frisch’e.
Bu, benim Max Frisch’i ilk okuyuşum. Günlükler’den başlamak iyi bir fikir gibi
geldi. Burada düşünceler, anılar, yaşanan olaylar ve onların yarattığı çağrışımlar, akla takılan sorular, yani insanoğlunun kafasındaki tüm tuhaflıklar farklı formlarda yazılmış, kışkırtıcı ve eğlenceli bir üslupla.
Doğrusu Frisch bu haliyle beni diğer yazdıklarına da davet ediyor. Onun romancı ve oyun yazarı kimlikleri,
sanki asıl şapkaları. Fakat okuyucunun,
bir yazarın ürün verdiği çeşitli türlerin içinde birine diğerlerinden daha yakın
hissetmesi her zaman mümkün. İzafi dergisinin son sayısına
verdiği röportajda Sema Kaygusuz, Tomris Uyar’ın
denemeciliğinden öykücülüğüne kıyasla daha çok esinlendiğini söylerken belki de bunu
kastediyordu.
Günlükler’de yer alan pek çok yazıya sinmiş mizah Beyaz Saray
bölümünde de kendini gösteriyor; fakat aslında gülünecek pek bir şey olmadığını da yüzümüze çarparak...
Hala koridora şaşırıyorum; ucuz oldukları kadar
zevksiz çerçevelerindeki Nixon fotoğrafları sayılmayacak olursa, buradaki hiç bir şey bana savaş yoluyla milyarlar kazanan bir
şirketin binasında bulunduğumu düşündürtmezdi.
Şu, en sert salvolardan:
Başkan Nixon’ın iktidarda kalmak
için başka hiçbir araç kalmadığında barışa da taraftar olacağına ise şüphe yok...
Kamboçya ile ilgili kararın tüm sorumluluğunu aldığını söylediği basın toplantısında Başkan Nixon “Verdiğim kararın işe yarayacağına inanıyorum” der. “Eğer yaramazsa suçlanacak tek kişi benim”. Binlerce insanın hayatını ilgilendiren bir konuda edilmiş bu pek de anlamı olmayan sözler de Frisch’in yumruklarından nasibini alıyor:
Bir felaket olması, iç savaş ya da dünya savaşı çıkması durumunda Başkan Nixon’ın, Commander in Chief olarak bütün sorumluluğu üstlenmesinin ve en fazla kendini Hitler gibi öldürmesinin kurbanlara
nasıl bir faydası olacağı sorusunu yöneltmemek için başkanın danışmanına başkanın zekasının türünü soruyorum. Büyükmüş, öyle söylüyor danışmanı, Kennedy ya da
Johnson’dan daha büyük. Peki ama ne tür bir zeka bu? Analitik bir zeka olduğunu öğreniyorum; tur devam ediyor.
Görüyorsunuz, Frisch affetmiyor! Hal böyle olunca,
acaba bu İsviçreli yazar (yaşasaydı ve görseydi) Tanrının kendisini özel bir misyon için seçtiğini başkanlık süresi boyunca pek çok platformda dile
getirmiş olan George Walker Bush hakkında ne yazardı,
merak ediyorum.
Sadece bu sert darbeler yok Günlükler’de.
Frisch’in dil kıvraklığını ve keskin zekasını
yansıtan satırlarda bir boya ustası ile mesleğinin incelikleri üstüne yaptığı konuşmanın dökümü de eğlendirebilir sizi,
ailelerinden uzaklaşıp -mümkün olan en az
parayla-mutlak bağımsızlığı elde etmek isteyen iki liseli kızın Frisch’ten tavsiye istediği bölüm de. Belli konularla (mizahın evlilikteki yeri, yaşlılık, parayla olan ilişkimiz) ilgili kışkırtıcı soruların yer aldığı Soruşturma bölümleri ayrıca dikkat çekici ve farklı. Bu sorular kitabın içinde
esen havayı sık sık değiştiriyor. E, bu da bir kitap için –genelde- iyi bir şeydir...
Günlükler’in ikinci cildi böyle. Şimdi sıra geldi birincisine...
* Şüpheciler hiç bir zaman bir katedral inşa edememiştir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder