O zamanlar Exakta marka bir fotoğraf makinemiz
vardı. Bir gün götürüp Altan Abi’ye gösterdim. Fotoğrafçılığa hevesli ve bu
konularda oldukça bilgili olan Altan Abi makineye şöyle bir baktı, bir şeye
benzetemediğinden olacak, elinde kısa bir süre evirdi, çevirdi ve sonra şöyle
dedi: ‘Exakta, aman gelmesin sakata!’…
Sonra o gün, o zamanın şartları için bile arkaik sayılabilecek makinemle mahalleyi
dolaştım; lens demedim, piksel demedim, bir sürü fotoğraf çektim. (Bu terimler
o zamanlar ya yoktular ya da uyuyordular!) O gün kadrajıma girenler arasında,
içinde Altan Abi’nin oğlu Enes’in de bulunduğu işte bu çete de vardı.
Sizi onlarla tanıştırayım: Ortada,
çetenin lideri gibi duran afacan, Enes. 7 yaşına kadar ‘Açuçungun’ adını
verdiği hayali bir arkadaşı vardı Enes’in. Onu balkondan balkona gördüğümde “N’aber,
Enes? Açuçungun n’apıyor?” diye sorardım. O da “İyi, uyuyor!” diye yanıtlardı
beni. Sonra bir gün Enes’in bir kardeşi oldu ve Açuçungun gerçekten ‘görünmez’
oldu. Bize göre sağ tarafta çömelmiş olanın adı Bahri. Bizim oralarda Bahri’nin (ismini
aldığı) dedesinin adı arkada görülen kuzine sobalarıyla özdeşlemişti. ‘Sobacı
Bahri’yi’ ben hiç tanımadım ama bu isim Pamukova’da bir lokasyon tarifi, tarihi
bir atıf olarak hala yaşamaktadır. Sonra giderek o dükkândaki sobalar da benim ‘marka’
fotoğraf makinem gibi (ve Açuçungun gibi) görünmez oldular, oluyorlar. Bahri de
babası ve amcasının inşaat sektörüne geçmesiyle bu sobalardan iyice ‘soğumuş’
olmalı. Ayakta duran yaramaz ise, yakın arkadaşım Mehmet Kırcalı’nın yeğeni
Yunus Emre. Fotoğrafta hafif mahçup, çetenin her şeye uyum sağlayan ‘kafa’ bir
elemanı gibi çıkmış. Metin Hoca’nın bu fotoğrafı gördüğünde söylediği gibi ‘O
da öyle iyi bir arkadaş işte…’
Aradan yıllar geçti. Şimdi
daha karmaşık, dillerinden fazla da anlamadığım makinelerle, değişik yerlerde fotoğraflar
çekiyorum, ama hala çektiğim en güzel fotoğrafın bu olduğunu düşünürüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder