Yüzlerin yarısını görmeye
alıştım. İlk başta ses de bir sorundu, kim konuşuyor, gelen ses kime ait,
anlamıyordum. Şimdi bunu aştım, aştık, aylar geçti çünkü, artık arkamdan gelse
bile sesin sahibini tanıyorum. Yüzler öyle değil ama. Yarısı maskenin altında.
Büyük bölümü. Ama yüzler her zaman şaşırtıcıdır. Bir su içme anında ya da rahat
bir nefes almak için maske şöyle bir gevşetildiğinde gördüğüm yüz dikkatimi
çekiyor, durup bakıyorum. Eski bir tanıdığa yıllar sonra rastladığımızda
hissettiğimizdekine benzer bir duygu. Oysa, aslında ne eski ne de tanıdık bu
yüzler, aylardır bildiğim, iletişim halinde olduğum insanların yüzleri.
Gözlerdeki ifade her zaman önemlidir ya, içinde bulunduğumuz maskeli durum bu
ifadeyi daha bir ön plana çıkarıyor, maske gözleri sanki daha bir anlamlı
yapıyor. Çünkü, yüz yüze iletişim kuran herkes gibi, öğretmenler de tepkileri
ya da beklentileri anlamak için öğrencilerin gözlerine bakarlar. Galiba maskenin
varlığı bizim gözlere olan dikkatimizi yoğunlaştırıyor. Bir tür doğal seçilim.
Son zamanlarda Covid
konusunda gelen görece rahatlama maskelere veda umudunu arttırmış görünüyor. Ve
ben derslerin başlamasından yaklaşık altı ay sonra koridorda veya okulun
girişinde yeni(!) yüzlerle karşılaşıyorum. Karşıdan gelen, bana doğru yaklaşan
yüze bir tür şüphe içinde ya da tam emin olamama duygusuyla bakıyor olmalıyım
ki öğrencim hemen kendini tanıtmaya girişiyor. “Benim hocam, Sümeyye,” diyor,
mesela! İşte o an biraz şaşırıyorum. Akşam vakti elektrikler kesildiğinde
yaşanan ilk şaşkınlığa benzetilebilir bu. Hani el yordamıyla yanınızı yöreniniz
bulmaya çalışırsınız.
Rahatlama duygusu baharla birlikte geldi. Güneşin de açtığı pırıl pırıl bir sabah bunu söyledim sınıfa girişte, maskeler de gidiyor yavaş yavaş, dedim. Artık olmasın mı, hocam, diye sordu Atik, pencereyi, dışardaki iyimser havayı işaret ederek. Bunu hak ettik, der gibiydi. Ben de hak verdim onun bu dileğine.
Umarım önümüzdeki yıl sınıfa girdiğimizde tüm yüzler görünür olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder