19 Ekim 2021 Salı

                                      BEN BEKLERİM 

I.

Bir dergiden gelen yanıt yolladığım öykünün değerlendirmeye alınacağını ama -olursa- yayımlanmasının beş-altı ayı bulabileceğini söylüyor. Başka bir mecrada değerlendirmek isterseniz, diye yazmış, editör arkadaşım.  Ona bu ince davranışı için teşekkür ediyorum. Bu öykü bende bir yıldır falan bekliyor, diyorum, birkaç ay da sizde durabilir. Yazan kişi için beklemek bir yük, bir zahmet değildir, sürecin doğal bir parçasıdır. Sorun olmaz benim açımdan, diye yazıyorum arkadaşıma, ben beklerim.


 II.

Dersin bitiminde yanıma geliyor. Maskeden dolayı önce ne söylediğini pek anlamıyorum. Kabalık olmuyordur umarım, dediğini duyuyorum. Kabalık? Ne bakımdan? Şimdi siz derste soru sorunca, diyor, ben yanıt vermiyorum ya, umarım kabalık olmuyordur. Gülümsüyorum. İkinci haftanın sonundayız, sınıfta kim konuşkan, kim biraz çekingen, artık biliyoruz. Bunun sorun olmadığını söylüyorum ona. Gerçekten değil. Bazı öğrenciler sonradan açılır. Herkes oyuna aynı anda katılmaz. Normal bu, diyorum, demek senin için biraz daha zaman gerekiyor. Bu düşünceli davranışı hoşuma gidiyor, gülümsüyorum ama belki de gülümsediğim pek anlaşılmıyor, maskeden dolayı. Buna takılma, diye ekliyorum sınıftan çıkarken, sen de sonra konuşursun, ben beklerim. 


 III.

En son ağustos ayının sonunda görüşmüştük. Beş eski arkadaş birlikte bir şeyler yemiştik. Sonra koyu bir çay sohbeti. Oturduğumuz yerin serinliği, ağaçların kokusu hoşuna gitmişti. İlk kez geliyordu ve bir tür huzur duyuyordu bundan. Ne güzelmiş, dedi bana, gelebiliriz her zaman buraya.


Tam kırk gün sonra yeniden toplandık ama artık dört kişiydik. Öğleden sonra caminin karşısındaki küçük parkta biraz oturduk. Yemek yediğimiz gece ayrılırken sözleşmiştik, artık arayı uzatmayalım, demiştik. Ama hayal ettiğimiz buluşma bu değildi.


İçimizden biri, en büyük kilit kırıldı, dedi. Öyleydi gerçekten. Bizi bir araya getiren oydu her zaman.


O gece arabalarımızı park ettiğimiz yerde vedalaşırken tuhaf bir şey oldu. Diğerleriyle yumruklarımızı tokuşturduk. Yeni dönemin selamlaşma biçimi. Onunla sadece başlarımızı hafif öne eğmekle yetindik ve orada öylece durduk. Kollarımızı uzatmadık, sarılmadık, yumruk da yoktu. Belki gözlerimiz konuşmuştur.

Olmazsa sen gelirsin, dedi bana, arabaya binerken. Tabii, dedim, olabilir. Ama benim yaşadığım yer her zaman biraz daha hareketliydi. Değişiklik duygusu daha barizdi. Siz gelin gene, dedim, ben buralardayım, her zaman beklerim.




 

Hiç yorum yok:

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...