Evde temizlik
yapıldığında ve izleyen bir kaç gün boyunca, yasak. Onun dışında akşam işten
döndüğümde ilk sorunun ne olacağını gayet iyi biliyorum: “Baba yorgun musun?”
Ve çoğu zaman ne kadar yorgun olduğumun bir önemi olmadığını, birazdan kendimi ‘sahada’
bulacağımı da biliyorum. İlk soru:
-Hangi takımsın?
-Shaktar Donestk!
-Öyle bir takım var mı ki?
-Var tabii...
-İyi. O zaman ben
de Barcelona’yım!
anneannede futbol |
Birkaç yıl önce
Don Kişot‘u konu edindiğim yazıda da vardı: Aras 4 yaşında falanken canı evde top
oynayıp koşturmak istediğinde çalım atmak, maç yapmak gibi terimleri bilemez “Hani
sen yakalıyorsun da ben yakalayamıyorum ya, ondan oynayalım mı?” derdi. Geçen
zaman içinde Aras’la birlikte içindeki futbol sevdası da büyüdü ve çocuk bir
Beşiktaş fanatiği oldu. E, sonuçta babası falan demeyin, durum pek öyle değil!
Onu ben Beşiktaşlı yaptım, bu doğru, ama takımı yakından takip etmeye
başlaması, tüm futbolcuları öğrenmesi benim sayemde oldu diyemeyiz. Hatta tam
tersi doğrudur. Yoksa Cenk Tosun’un Almanya’da doğduğunu, babasının da
Denizlili olduğunu ben nereden bileceğim?
Geçenlerde diğer
velilerle buluştuğumuz kahvaltılı toplantıda başka bir baba benzer bir durumdan
dert yanıyordu: “Bizim çocuğun tüm derdi futbol. Varsa yoksa maç! Teneffüste
futbol, televizyonda futbol, tablette futbol, salonda futbol.” “Doğru doğru, bizde de durum farklı değil,”
dedim ona, bir yandan çoktan kahvaltılarını yapmış ve aşağıdaki bahçede futbol
oynamaya başlamış olan 20 kadar delikanlıya bakarken...
kampüste futbol |
Aras pek çok
yaşıtı gibi topun peşinde koşturmayı pek seviyor. Güneşli günlerde bazen
bahçede oynuyoruz. Maçlar 18’de falan bitiyor. Biliyorum ki Aras maçın sonunun
gelmesini hiç mi hiç istemiyor. Ben de ağırdan alıyorum, olabildiği kadar
uzatıyorum. Bu yüzden bahçede geçirdiğimiz süre uzadıkça uzuyor. Olmazsa maç penaltılara
kalıyor. O da olmazsa frikiklere kalıyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder