12 Temmuz 2013 Cuma

ARAS'LA Bİ'YERLERDE


AVM’de:  Bir teknoloji mağazasının ışıltılı vitrininin önünde çömelmiş kocaman ama kağıt inceliğindeki ekranda oynayan çizgi filmi izliyorum. Bu çizgi filmde kendini bilmez bazı ejderhalar yeryüzünde masum masum yaşayıp giden mantar tipli bir topluluğa saldırıyorlar, onlara uçan tekme falan atmaya kalkışıyorlar. Heyecan dorukta yani. Doğrusu, kırk yaşına yaklaşan bir adamın böyle vitrinin karşısına çöküp uçan ejderhaları izlemesi garip bir durum … olurdu, eğer iki üç metre ötede yürümeyi daha bir kaç gün önce öğrenmiş bir oğlan çocuğu bir aşağı bir yukarı yürüyüp durmasaydı. Yıllar önce Aras’ın hız kavramını kendi deneyimiyle ucundan keşfettiği bir AVM günü bu. Çocuk sahibi olmak insana tersten bir özgürlük de sağlıyor. Orada durup çizgi filme dalmış olmamı kimse yadırgamıyor.

Ormanpark’ta: Buraya nedense hep sonbaharın yeni başladığı ya da henüz bitmediği soğuk, gri günlerde geliyoruz. Biraz salıncak ve kumda oynama faslından sonra asıl törene geçiliyor: Aras’la oturup tavla atıyoruz. Bizim burada oynadığımız tavla, gelen zardaki sayıya göre kendi taşlarını toplamaktan ibaret. Arada bir şeyler de içiyoruz. Aras’ın buradaki tercihi mutlaka oralet oluyor. Böyle ritüelleri var oğlumun. Ormanpark’ta oralet, Trafikpark’ta kakaolu süt içiyor (ben her yerde çay içiyorum). Bir gün azıcık güneş de varken Ormanpark’tan eve kadar yürüyoruz.

Sanayide: Arabamı yatıya bırakmışım. Dolmuşla gidiyoruz. ‘Sıkı tutun!’ diyorum dolmuşta, 'aniden fren yaparsa düşmeyesin.' İnene kadar ‘Aniden… Aniden’ deyip duruyor. Bu sözcüğü ilk kez duyuyor olmalı. Ender Usta’nın dükkânında bambaşka bir dünya buluyor. Havada duran arabalar, bir ayağını kaldırmış kamyonetler, elleri kara yüzleri kara işçi çocuklar… Arabamızı alıp dönüyoruz. Dönüşte etrafı incelemeye daha çok fırsat buluyor: Baba, neden her yere bayrak asmışlar? diye soruyor. ‘Dün bayramdı ya, ondan. 30 Ağustos’tu’, diye yanıtlıyorum onu. ‘İşte daha kaldırmamışlar bayrakları da’. Aras’ın kafası karışıyor. ‘Bayram mı? Nasıl Bayram? Kimse bana harçlık vermedi!'

Gene (mi) AVM’de: Tabletlere bakıyoruz. Onu kucağıma alıyorum, helezon aynalardan kendi görüntümüze bakıp gülüyoruz. Aras o günlerde ısrarla bir tablet bilgisayar istiyor. Ben ‘diren’iyorum tabii, ve genelde yaptığım gibi, fiyatlara bakıp bakıp geri çekiliyorum. Çıkarken aklıma bir şey geliyor: Buranın internet bağlantısı vardır mutlaka. Geri dönüp ‘Elmanın İçi’ne giriyorum. Sonra onun fotoğrafının da olduğu yazılardan birini buluyorum. Onu kucağıma alıyorum ve o an Aras kendi resmini bilgisayarda görüyor. Vay be! Bir mağazanın içinde ve de başka bir bilgisayarda ha! ‘Nasıl yaptın? diyor bana hayretle. Diyorum ki ‘Ben büyücüyüm, yaparım böyle şeyler…’

Turda: Rehberimiz elinde kendisini güneşten koruyan şemsiyesiyle ilerliyor, biz de bizi azat edeceği dakikaya kadar onun peşinden koşturuyoruz. Aras grubun en küçük üyesi ve tüm gücüyle bize ayak uydurmaya çalışıyor. Çok yorulduğunda veya azıcık arkada kalır gibi olduğumuzda onu kucaklıyorum. İki ayağını sırtımda birleştirdiği ve ağırlığını omzuma verdiği zaman taşıması daha kolay oluyor. Bir süre böylece yürüyoruz. Sesi kulağımın arkasında ‘Bu şekilde ikimizin de istediği oluyor’ diyor bana. 'Nasıl yani?' diyecek oluyorum, merakla. Cevap veriyor: ‘İşte ben yürümüyorum, böyle dinleniyorum; sen de bana sarılmış oluyorsun.’

1 yorum:

Miraç dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...