16 Şubat 2012 Perşembe

BÜTÜN MUTLU AİLELER

İlköğretim 4.sınıf öğrencisi Fatih bir ders çıkışında öğretmenine yaklaştı ve ona, biraz da sıkılarak, okulun Rehberlik Öğretmeni ile görüşmek istediğini söyledi. Fatih'in sınıf öğretmeni bir süredir onun derslerde çok dalgın  olduğunun ve ödevlerini aksattığının farkındaydı ve birkaç gün önce Fatih'e bu durumu sorduğunda şu cevabı almıştı: Öğretmenim, ben sizi dinliyorum aslında, ama aklım hep babamda.   

O gün sınıf öğretmeni ilk fırsatta Fatih'in bu talebini Rehberlik Öğretmenine iletti. Nasıl  yani?, oldu ilk tepkisi Rehberlik Öğretmeninin: Bir öğrenci kendisi böyle bir görüşme talep etsin, ilk defa oluyor bu. Ertesi gün 'görüşme' gerçekleşti ve yarım saat kadar sürdü. Fatih bu sürenin neredeyse tamamında babasından bahsetti. Birkaç hafta sonra birinci yarıyıl bittiğinde ve artık Van'da okullar tekrar açıldığında, anneleri, Fatih ve ablası Merve' nin kayıtlarını depremden sonra geldikleri okullarından aldı ve hep birlikte  polis babalarının görev yaptığı yere, Van'a, asıl okullarına döndüler. 

Fatih'in babası, çocukluk arkadaşım Yücel'le geçenlerde konuştum. Ailenin tekrar biraraya gelmesinden memnun. Yazın, depremden çok önce, ama ortam bölgenin doğası gereği  yine çok sıcakken Fatih'in geceleri  o eve gelmeden uyumadığını, hep bir endişe içinde olduğunu anlatmıştı. Bu kez aradığımda 'Şimdi çadırdan çıkıyorum, eve gidiyordum', dedi Yücel. İş ve okul saatleri dışında gündüzlerin çoğunu evde geçiriyorlamış. 'Yemeklerimizi orada yiyoruz, duşumuzu alıyoruz, herşeyimiz evde', diyor Yücel. Ama akşam olurken, hava kararmak üzereyken bir tedirginlik başlıyormuş ( ikinci deprem akşamın ilk saatlerinde olmuştu). Öyle görünüyor ki , orada ev, gündüz saatlerinin iyi kötü geçirilebildiği bir yer, ama insanlara uyku, huzurlu  ve uzun bir uyku vadetmekten çok uzak. Üşümüyor musunuz çadırda? diyorum. Televizyonda duyduğum ve iki yazı önce de bahsettiğim 'henüz çadırlardan konteynırlara geçemeyenler' ifadesini hatırlıyorum. 'Yok ısıtıcı var, üşümüyoruz' diyor. Akşam yemeğini yer yemez Merve ve Fatih kitaplarını, ödevlerini alıp 'hadi çadıra' diyorlarmış.  Siz de burada bir sevinç duygusu hissetmiyor musunuz? Hayat devam etmektedir, çadırın içinde akşam geceye doğru evrilirken aile yine biraradır. Bir kış akşamını daha sanki evlerinin sıcak salonunda geçirmektedirler. Bu fotoğraf Anna Karenina'nın ünlü ilk cümlesini doğrular:  'Mutlu aileler birbirine benzer'. Gerçekten de, birarada olmak mutlu olmak için ilk sebeptir çoğu zaman.

Kar yağdığında bizim buradaki tek endişemiz arabamızın  sileceklerini kaldırıp kaldırmadığımızken, orada, ülkenin en doğusunda  aileler yılın en soğuk gecelerini  çadırlarda geçiriyorlar, çocuklar ödevlerini ısıtıcıların dibinde yapıyorlar. Telefonu kapatırken Yücel'e uzakta ve sıcakta olan birinin söyleyebileceği tek şeyi söylüyorum. 'Önümüz bahar, sıkın dişinizi biraz daha' diyorum. 'Sıkacağız artık', diyor Yücel 'Başka çare yok!'       

      

1 yorum:

Umut dedi ki...

Gerçekten çok güzel bir konuya değinmişsiniz hocam.Bazen insanlar,bir olayın etkisi altında yıllar boyunca kalsa bile o etkiden ailesiyle birlikte sıyrıldığı için mutlu olabiliyor. :)Hele de bu etkiyi bırakan bir depremse.

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...