Thomas Bernhard ve Okumanın Katmanları Üzerine Bir Deneme Denemesi
Dikkatinizi çekmiştir, ‘okumak’ fiilinin şu
kullanımı son zamanlarda iyice yaygınlaştı: “İktidar bunu doğru okuyamadı” veya
“Efendim, benim okumama göre, şimdi bu gençler…". Bu kullanımı sevmeyenler var, eleştiriyorlar; olabilir, ama sözcükler ferman dinler mi ? Dolaşımı yönlendirme, yeni sözcükleri dile kazandırma çabaları hep olmuştur. Mesela, Samih Rifat "Ben tayyareye binerim ama 'uçak' yazarım" demiştir. Ne var ki her zaman işe yaramaz bu çabalar; dedik ya, beğenilen kalacaktır. Biz bu yazıda okumak ediminin
bildiğimiz anlamına değineceğiz: Bir yazıyı okumak yani, daha ziyade edebi bir
metni, bir romanı, öyküyü, şiiri:

Okumak, bir aşkın içinde olmak gibi. Geçici mi,
kalıcı mı bilemem. Zihin biçim ve içerik değiştiriyor. Edip Cansever o meşhur
dizelerinde “Aşk iyidir bak / Duyumunu
arttırır insanın” demiştir. Okumak da öyle işte. Bir kuyuya indiriyor beni
okuduklarım ve orası benim hafızam. Çocukluk günlerim geliyor aklıma, sonra okul
günlerim ve sonra ne çocuk ne de okulda olduğum günler. Okumak bir kazı yapmak
gibi. Ve bu kazının sonucu, çoğu durumda, - hele eğer sizin de yazmak gibi bir derdiniz
varsa- oturup bir şeyler karalamak istemeniz oluyor. Bir şeyler okurken, aklınıza
yazacağınız / yazabileceğiniz şeylerin gelmesi ne anlama geliyor?
Amras'ın bittiği yerde, Watten başlamadan hemen önceki bir buçuk sayfaya notlar alıyorum. Belki aylar sonra tekrar bakacağım bu notlarda -yine belki- bir çekirdek, bir tohum bulacağım. Kitabı okurken hatırladıklarımı hatırlayacağım. Tüm bunlar beni başka metinlere götürecek.Ve başka yazılara.
Okumak, kendine dönmesi insanın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder