3 Nisan 2013 Çarşamba

O ÜFLEYİNCE BİZ GİDİYORUZ, ÖYLE Mİ?

Adapazarı Belediyesinin etkinliklerinden biri de Orhangazi Kültür Merkezi’nde çocuklar için düzenlenen gösteriler (piyesler, sihirbaz, gölge oyunları vs). Geçen ay mesela (Mart 2013) her Cumartesi bir Karagöz oyunu vardı ve salon hep doluydu.

Bunlardan birine (Pasaklı Karagöz) biz de gittik Aras’la. (Yanımızda: Mehmet Kemal, Berrin. Balkondakiler: Erkan, Enes ve dahi Elifnaz). Seçkin Usta Hacivat’la Karagöz oyununun içine Angry Birds göndermeleri de koymuş, çocukları oradan yakalıyor (zaten yakalanmaya dünden razılar). Perdede Karagöz’ün yanlış anlamalarına gülüp duruyoruz. Aras zaten seviyor Karagöz’ü, şimdi yanında Mehmet Kemal olunca daha bir eğleniyor. Mehmet Kemal’in moralinin o sabah boyunca bozuk olduğunu ve o gün ilk defa bu oyunda güldüğünü söylüyor Berrin bana.

Ertesi gün arabada gidiyoruz (Nilay, Aras, ben). Aras bir soru soruyor. ‘Baba, bizi Allah mı oynatıyor?’ (Oyunun etkisi, diye düşünüyorum. Hani tiyatro ölmüştü?). Sonra ona dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum. ( O bize akıl vermiş, gibi şeyler söylüyorum). O sırada kırmızı ışık yanıyor ileride, yavaşlıyoruz. Ama Aras hız kesmiyor, bir soru daha yolluyor ön koltuğa doğru. ‘O üfleyince biz gidiyoruz, öyle mi?’ (Fikri takip sorusu)  ‘Yani’ diyorum ‘Bazen depremler, kasırgalar oluyor tabii dünyada!' Burada Nilay araya girme ihtiyacı hissediyor: ‘Onu sormuyor. Şimdi bekliyoruz ya canım ışıklarda, onu diyor!’ ‘Ha, evet’ diyorum. (Ben soruyu tamamen yanlış anlamışım). Yeşili beklerken sol çaprazda, yolun ötesinde Serdivan Belediyesinin yeni binasını görüyorum o an. (Hala Ahmet Abi’yi ziyaret etmedim, şöyle bir çikolata, hayırlı olsun falan).

‘Yani tam olarak öyle üfleme diyemeyiz, oğlum’ diyorum Aras’a. (Çok derine girmeden, hatta pek yüzeye bile girmeden bu işten sıyrılmam lazım!) ‘Şimdi yeşil yanınca, mesela, ben gaza basacağım' ( O an arkadaki araba kornaya asılıyor, meğer çoktan yanmış benim yeşil!). ‘Sonra bak, birazdan sağa kıracağım direksiyonu’ diyorum (Kırıyorum). Az sonra varacağımız yere geliyoruz. (Bildiniz, AVM burası). Aras'a başka sorusu olup olmadığını sormuyorum. (Şimdi o jetonlu arabaları hayal etmeye başlamıştır). Aslında üflemeyle ilgili bir şeyler yok değil bu konuda ama Aras’ın yaşı henüz ufak melekleri anlamaya ve zaten benim de ‘nefesim’ de yeterli olmaz böyle şeyleri anlatmaya.

Arabayı durdurunca torpido gözünden broşürü çıkarıp bakıyorum. Bir sonraki Cumartesi Çoban Karagöz oyunu var. Bunu zihnimdeki ajandaya kaydediyorum. Artık Erkan'la bir gün önceden sözleşiriz. (Barış Abi, yarın gidiyor muyuz abi? Gideriz Erkan). Sonra o Cumartesi yeni bir oyun için orada oluruz. Salon çocuk çığlığıyla dolar; biz de mutlu mutlu etrafa bakarız. (Fakat bir şey var: Biz artık koca adamız, Seçkin Usta’dan Uçan Kaz Norton göndermeli bir oyun beklemek hakkımız !)

Hiç yorum yok:

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...