Hiç bilmeyen biri gelse ‘Türkan Şoray’ın tek bir filmini izleme hakkım var’ dese, ona hangisini önerirsiniz? Yok, bu olmadı; bu yabancı gelip şöyle dese size ‘Selvi Boylum’u izledim, şimdi ne izleyeyim?’ Ona cevabınız ne olur? Ben Hayallerim, Aşkım ve Sen’i seçerdim.


Filmde hoşuma giden bir bölüm Coşkun’un yazdığı senaryoyu
Derya Altınay’a bizzat okuduğu kısımdır. O esnada yönetmen bu kısmı bir kısa film
tadında gözlerimizin önüne serer. Bu ‘canlandırmada’ genç adamı Coşkun, aşık
olduğu komşum güzel kadın’ı da Derya Altınay oynamaktadır (etti mi
size dört Türkan Şoray!)
Bu ‘film içinde film’ bölümünde anlatılan senaryonun özü
Demir Özlü’nün Bir Beyoğlu Düşü adlı
anlatısından alınmıştır. Ve filme, deyim yerindeyse, çok da güzel
yedirilmiştir. Demir Özlü’nün metinlerinde kurduğu atmosferle Coşkun’un iç
dünyası, sanrıları çok güzel örtüşmüştür. Ben yıllar önce filmi ilk izlediğimde
bu kısmın bir edebiyat eserinden uyarlandığını bilmiyordum. Demir Özlü'nün
yıllar sonra ‘benim yazarlarımdan’ biri olacağı konusunda da bir fikrim yoktu
tabii ki. 1985 tarihli Bir Beyoğlu Düşü’yazarın diğer iki anlatısıyla
birlikte (Berlin’de Sanrı / Kanallar) iki yıl önce Yapı Kredi Yayınları
tarafından tekrar basıldı. Sarnıç Ekim 2012 sayısı için verdiği röportajda
anlatı türünün ‘…Batıda öyküyle roman arasında yer alan bir düz yazı türü
olarak tanımlandığını’ belirten Özlü anlatılarını ‘Bir yüz metre koşusu gibi’
yazdığını söylüyor. Bize ulaşan da bu ‘fazlalıklarından arınmış’, ‘yarı bilinçli yarı uykulu’
bir imgelemden çıkmış güzel metinler oluyor..
Daha filmdeki Esin Engin imzalı müziklerden, Hayati
Bey'in, pavyonda çalışan komşusu Hülya Hanım’ı bir taksinin içinde yabancı bir
adamın yanında mutsuz bir şekilde otururken gördüğünde 'Ağlıyordu' diye
hayıflanışından ve Murathan Mungan'ın son kitabı Tuğla'da kitap ve filmle ilgili yazdıklarından
bahsedecektik. Ama yer kalmadı (!) Şimdilik yazımızın sonuna Bir Beyoğlu Düşü'nden birkaç satır düşelim:
Şimdi düşününce, yaşamım, birbirinden ayrı parçalar halinde yaşanmış çok uzun bir süreçmiş gibi geliyor bana. Hayatın kısa olduğunu söyleyenlerle aynı düşüncede değilim. Tersine, çok uzundu, çok uzundu içsürem. İstemek, bazen de tutkulara kapılmak, aradığını bulamamak, ardından, da umulmadık rastlantıların verdiği mutluluklar...işte buydu bütün 'hayat' dedikleri....
Şimdi, hiç bilmeyen biri gelse ‘Demir Özlü’den tek bir
kitap okuma hakkım var’ dese, ona yazarın hangi eserini önerirsiniz? Yok, bu
olmadı, bu yabancı gelip sorsa size Bir Beyoğlu Düşü'nü okudum. Şimdi bu
yazarın hangi kitabını okumalıyım?’ Ona ne yanıt verirsiniz?