Necati Mert’in
son kitabı Memleket Kitabevi’ni 25 Kasım’da, yani Öğretmenler Günü’nden bir gün
sonra aldım. Kitabın başındaki, kabaca ‘70’li yılların ideolojik ortamında
öğretmen olmak’ şeklinde adlandırabileceğim bölümleri zevkle -ve biraz da bugünün
dünyasıyla karşılaştırarak- okudum. Doğrusu, birinci bölümde anlatılanlar (bir öğretmen yazarın zoraki kitapçıya dönüşmesinin
hikayesi) kitabın sonraki bölümleri için de zevkli ve ilginç bir okuma vaat ediyordu.
‘Hikâyem Adapazarı’
Bir söyleşi
tadında yazılmış Memleket Kitabevi. Necati Mert, kamuoyunda daha çok yetiştirdiği
futbol şöhretleriyle bilinen bir şehrin, Sakarya’nın, kendi deyimiyle uzun süre
‘sükut suikastına’ maruz kalmış edebiyatçısı. Bir hikâyeci. Bilenler bilir,
Adapazarı Havuzlu Çarşı’da Gelişim adında bir kitabevi var Necati Mert’in ve 40
yıllık bir esnaf olarak da insana dair pek çok hikâyesi. Mert, kitabevi sahibi
ve yazar kimlikleriyle kişisel öyküsünü anlatırken şehrin ve ülkenin tarihine
de kayıtlar düşüyor. Şurası net : ‘Kitap’ bir nesne ve imge olarak tam
merkezinde olmuş bu hayatın. Bu tarafta bir alım satım meselesi var: Ders
kitapları, ansiklopedi satışları, bitmek bilmez yayıncı, toptancı arayışları,
dağıtımcılar. Öte taraftaysa, daha derinde, bir yaratma / üretme meselesi
duruyor: Öyküler, edebiyat dergileri, Adapazarı üzerine yazılan denemeler.
Kitabı okurken
Havuzlu Çarşı’daki kitabevinin müdavimlerinden biri oluyorsunuz siz de. Çaylar
‘orta demlikten’ gelmiş gibi keyiflisiniz. Çok hızlı ve sert geçen yakın
tarihin içinde sakince ilerliyorsunuz. 70’lerdeki ‘Öğretmen Hareketi’, Milliyetçi
Cephe’li, sonra Özal’lı yıllar, Refah Partisinin yükselişi, deprem ve çadırda
geçen günler. Türkiye’yi Adapazarı’ndan okumak, Çark Caddesini, Bulvarı bir de
kitap sayfalarında dolaşmak hoş oluyor.
Pasajımdan İnsan Manzaraları
Esnaf olup da
çeşit çeşit insana denk gelmemek olur mu! Dükkan aynı zamanda bir sohbet, bir fikir alışverişi meydanı. Devamlı gelen dostlar, zamanla değişen müdavimler var. Burada sanat ve edebiyat üzerine konuşulur, siyaset ve askeri vesayet hakkında fikirler serdedilir, sonra eğitim politikaları var, şehrin sanayileşmesi var, 11 Eylül ve 'Ne olacak bu dünyanın hali?' var... Ya müşteriler? Necati Mert esnaflık hayatında her türlüsünü görür. Kitap bu açıdan gayet zengin. Kimi bölümlerde sizi gülümseten huysuz bir mizah da cabası. Kimler yok ki Havuzlu
Çarşı’da: Havuzdaki suda önce süpürgesini sonra kirazını yıkayanlar, dantele
fotokopi çektirmek isteyenler, kitapçıda varis çorabı arayanlar, kapıda durup
silme kitap dolu dükkana bakarak ‘Kitap var mı?’ diye soranlar ve çocuğuna
kitap almaya gelip de onun kaçıncı sınıfta olduğunu bilmeyenler.
Yazıyla İşimiz
Bir bölümde
geçip giden mesleklere yanıyor Necati Mert. Daha doğrusu oradan buraya yazılı kültür
aktarımının hiç olmaması dertlendirir yazarı. Bu bölümde insanımızın yazıyla
imtihanını ve kendi kitapçılık mesleğinin geleceğini deşer biraz da. E, e-kitap
iyice geliyor gibidir. Yoksa kitapları ve kitapçıları da mı benzer bir son
beklemektedir?
Hay Allah! Yakında temelli gidecek bir işin
bizim dükkândaki kırk yıllık hikâyesini anlatmaya kalkmışım heyecanla. Vaz mı
geçsem? Gitmiş mesleklerden hikâyeler olsaydı elimizde, Bellini’nin Fatih portresi
kadar kıymetli olurdu bugün. Vazgeçmem. Vaktiyle gidenler: Ellerinde havanları
ve tokmaklarıyla mualiçler, gür sesli muadiler yani tellallar, kılı kıla katan
çulcu esnafı mutaflar, süslü gümüş ustaları savatçılar, semer yapanlar, ayna
yapanlar, perdah yapanlar, tabak dediğimiz deri dövücüler… envaitürlü zanaatkar,
imalatçı, tamirci ve esnaf uğraşlarının geçici olduğunu görüp mü yazmadılar?
Hayır, yazmak yok geleneğimizde. Yazmak, kişinin hele yapıp ettiğini yazması
ayıp mı sayılıyor ne? Oysa gidici olduklarını görmüşlerse de yazmalıydılar. Yazsalardı
o insanlar -evet- kendilerini fakat aslında memleketlerini anlatmış olurlardı. Memleket
anlatılır. Şu kırk yıl içinde memleketin gördüğü her şeyi kitabevim de gördü. Yoksa
adını Gelişim değil de Memleket Kitabevi mi koyaydım. (sf 70 / 71)
Dedik ya, futbolcularımız
ünlüdür; ama bu şehrin Sait Faik'in yanı sıra başka değerli edebiyatçıları da
vardır. Onlar, yani Necati Mert, Kerim Korcan ve Faik Baysal işte burada, Memleket Kitabevi'ndeler.
Bir başka deyişle size bir kitabevi kadar yakınlar!
Bir başka deyişle size bir kitabevi kadar yakınlar!
2 yorum:
Ah şu çaylar bir de orta demlikten gelseydi... :)
Kaleminize sağlık...
Büyüksün Bay Barış.
Yorum Gönder