Aras bebekti. Sekiz aylık falan. Yanına gidince kendime geliyordum. Birlikte yerlerde
yuvarlanıyor, emekliyor, oynuyorduk. Bir gün koltukaltlarından tutup onu havaya
kaldırdım. “Ben seni rüyamda görmüştüm, biliyor musun?” dedim, “sen daha
doğmadan önce yani”. Doğal olarak ne Rüya’yı anladı Aras bebek ne Gördüm’ü ne
de Doğmadan Önce’yi. Öyle gözlerini kırpıştırıp baktı sadece.
İlerleyen
zamanlarda bu oyunu- oyun denirse buna- birkaç kez daha tekrar ettim. Tabii şu an
hatırlamıyorum, ne zamandı bunlar. Aras belki iki yaşına varmamıştı daha, belki
de üç yaşını yeni geçmişti. Belki bir kış günüydü, kar vardı dışarıda ya da ne
bileyim belki bir bahçede, yıldızlı bir gökyüzünün altındaydık. Ne zamandı? Bilemem. Birimiz
hızla büyür diğerimiz yavaşça yaşlanırken oldu her şey. ‘Rüya’ demiştim ona yine.
Ses yok. ‘Sen daha doğmamıştın’. Ses?
Geçenlerde uykudan önce (beş yaşın içindeyiz an
itibariyle) iki kısa masal okudum Aras'a. Birini o seçti birini ben. Kitaptaki
her masalın başında o masalda işlenilen mesaj belirtilmiş. Onun masalının konusu sabırlı
olmaktı, benimkisinin de yardımseverlik. Aras masalları dinledi, dinledi... Okumam bitince
ışığı kapatıp yanına uzandım. Koyu karanlıkta bir süre bakıştık. Sonra yine aynı şeyi yaptım: “Ben
seni rüyamda gördüm biliyor musun", dedim. "Hem sen daha doğmamıştın.” Bu kez meraklandı: “Nasıl yani?”, dedi. “Bilmem ki” dedim “Görüverdim öyle işte.” “Hayır”, dedi kızgınlıkla,
uykusu geliyordu artık: “Ben nasıldım yani, onu soruyorum?”
Karanlığın içinde azıcık gerileyip baktım yüzüne:
“Yani böyle bir
şeydi işte…” dedim. “Beyaz yüzlü, güler
yüzlü bir oğlan çocuğu.Işıklı.
Kısa bir an düşündü Aras, “Güzelmiş” dedi.
Başkaca bir şey konuşmadık. Rüya bahsi burada kapandı. Az sonra göz kapaklarının ağırlaştığını gördüm. Karanlık o kadar koyu değildi artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder