Hiç bilmeyen biri gelse ‘Türkan Şoray’ın tek bir filmini izleme hakkım var’ dese, ona hangisini önerirsiniz? Yok, bu olmadı; bu yabancı gelip şöyle dese size ‘Selvi Boylum’u izledim, şimdi ne izleyeyim?’ Ona cevabınız ne olur? Ben Hayallerim, Aşkım ve Sen’i seçerdim.
Neden mi? 1987 tarihli bu Atıf Yılmaz filminde izlenecek üç
Türkan Şoray vardır da ondan. Seyredenler hatırlar: Çocukluğundan beri
sinema yıldızı Derya Altınay’a hayran olan Coşkun onun için bir senaryo
yazmaktadır. Fakat Derya Altınay’ın yıllar önce filmlerinde canlandırdığı
iki karakter -Nuran ve Melek- Coşkun’un imgeleminde hala yaşamaktadırlar. Nuran, ‘Ruhum nisyanla dolacak' diye konuşan bir İstanbul hanımefendisidir;
Melek de ona ‘Aptal doğdun, aptal gideceksin’ diye laf yetiştiren bir pavyon
şarkıcısı. Bugünlerde ismini vasat bir şarkıda her gün duyduğumuz Türkan
Şoray filmde Derya Altınay'ı (filmdeki Derya Altınay da bu Nuran ve Melek isimli karakterleri 'sanki gerçeklermiş gibi’) canlandırmaktadır. Coşkun, Melek'i çok eskiden Bataklıkta Bir
Çiçek filminde görmüştür. Kulağında
kocaman bir gülle ortalıkta dolaşan şuh Melek, genç bir erkek olan Coşkun’un
kafasında sanki Nuran’dan hep bir adım öndedir. Fakat heyhat! Coşkun bir gün
hayallerinden birini gerçekleştirip Derya Altınay’la tanıştığında bu iki
karakter -Melek ve Nuran- zamanları dolan çiçekler gibi yavaş yavaş solmaya
başlarlar.
Şimdi aslında en başta söylememiz gereken şeyi yazının
ortasına varmadan söylüyoruz: Senaryo Ümit Ünal’a ait ve bence bu öykü tüm Türk
sinemasının (çok bilgim olmadığı için bilemeyeceğim ama belki de dünya
sinemasının) en özgün fikirlerinden, ‘en kurmaca’ işlerinden biri. Coşkun’un
neredeyse hastalıklı hayal dünyası ve (Müşfik Kenter’in müthiş güzel oynadığı) Hayati Bey’in dengeli gün görmüşlüğü. Hayalle gerçeğin birbirine geçişi ve sizi
bunaltmadan saran bir melankoli. Ve kurgu, filmden çıkıp hayata karışan
karakterler, hayatın içinden geçip düşlerde buluşan insanlar. Sinema işte…
Filmde hoşuma giden bir bölüm Coşkun’un yazdığı senaryoyu
Derya Altınay’a bizzat okuduğu kısımdır. O esnada yönetmen bu kısmı bir kısa film
tadında gözlerimizin önüne serer. Bu ‘canlandırmada’ genç adamı Coşkun, aşık
olduğu komşum güzel kadın’ı da Derya Altınay oynamaktadır (etti mi
size dört Türkan Şoray!)
Bu ‘film içinde film’ bölümünde anlatılan senaryonun özü
Demir Özlü’nün Bir Beyoğlu Düşü adlı
anlatısından alınmıştır. Ve filme, deyim yerindeyse, çok da güzel
yedirilmiştir. Demir Özlü’nün metinlerinde kurduğu atmosferle Coşkun’un iç
dünyası, sanrıları çok güzel örtüşmüştür. Ben yıllar önce filmi ilk izlediğimde
bu kısmın bir edebiyat eserinden uyarlandığını bilmiyordum. Demir Özlü'nün
yıllar sonra ‘benim yazarlarımdan’ biri olacağı konusunda da bir fikrim yoktu
tabii ki. 1985 tarihli Bir Beyoğlu Düşü’yazarın diğer iki anlatısıyla
birlikte (Berlin’de Sanrı / Kanallar) iki yıl önce Yapı Kredi Yayınları
tarafından tekrar basıldı. Sarnıç Ekim 2012 sayısı için verdiği röportajda
anlatı türünün ‘…Batıda öyküyle roman arasında yer alan bir düz yazı türü
olarak tanımlandığını’ belirten Özlü anlatılarını ‘Bir yüz metre koşusu gibi’
yazdığını söylüyor. Bize ulaşan da bu ‘fazlalıklarından arınmış’, ‘yarı bilinçli yarı uykulu’
bir imgelemden çıkmış güzel metinler oluyor..
Daha filmdeki Esin Engin imzalı müziklerden, Hayati
Bey'in, pavyonda çalışan komşusu Hülya Hanım’ı bir taksinin içinde yabancı bir
adamın yanında mutsuz bir şekilde otururken gördüğünde 'Ağlıyordu' diye
hayıflanışından ve Murathan Mungan'ın son kitabı Tuğla'da kitap ve filmle ilgili yazdıklarından
bahsedecektik. Ama yer kalmadı (!) Şimdilik yazımızın sonuna Bir Beyoğlu Düşü'nden birkaç satır düşelim:
Şimdi düşününce, yaşamım, birbirinden ayrı parçalar halinde yaşanmış çok uzun bir süreçmiş gibi geliyor bana. Hayatın kısa olduğunu söyleyenlerle aynı düşüncede değilim. Tersine, çok uzundu, çok uzundu içsürem. İstemek, bazen de tutkulara kapılmak, aradığını bulamamak, ardından, da umulmadık rastlantıların verdiği mutluluklar...işte buydu bütün 'hayat' dedikleri....
Şimdi, hiç bilmeyen biri gelse ‘Demir Özlü’den tek bir
kitap okuma hakkım var’ dese, ona yazarın hangi eserini önerirsiniz? Yok, bu
olmadı, bu yabancı gelip sorsa size Bir Beyoğlu Düşü'nü okudum. Şimdi bu
yazarın hangi kitabını okumalıyım?’ Ona ne yanıt verirsiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder