Bazı sabahlar Aras’ın okulunun bulunduğu sokakta köpeğini
gezdiren yaşlı bir adam görüyoruz. Adam, köpeği çöp kutularının çevresini
eşeler ve su oluklarının diplerini koklarken sabırla onun başında bekliyor.
Sonra bu ikisi, ellerinde çalı süpürgeleriyle dükkânlarının önüne çıkmış birkaç
esnafın arasından sakin sakin yürüyüp gidiyorlar. Bu, yaşlı adam için bir tür
güne başlama töreni olmalı. Ona ‘Küçük Köpekli Adam’ adını taktım. Onları sabahları
oralarda görmek bizim de günlük yaşamımızın küçük bir eğlencesi oldu. Uyku
mahmurluğu içinde olan Aras’ın keyfi henüz gelmemişse ona küçük köpekle yaşlı
adamı gösteriyorum. ‘Bak yine ordalar’ diyorum. Geçenlerde bir sabah çok yağmur
yağıyordu. Okul yolunda seke seke giden birkaç öğrenci dışında kimsecikler
yoktu sokakta. Nilay’a ‘Küçük Köpekli Adam çıkmamış bu sabah’ dedim. Güldü
bana.
Genç yazarların edebiyat dergilerinde çıkan öykülerini
elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Aralarında bazen benimkinin de
bulunduğu bir dolu öykü arasından seçilen ve yayımlanmayı hak eden bu öyküleri
-biraz da beğenmemek üzere- okurken kulağımı tırmalayan cümleleri Nilay’a da
gösteriyorum: ‘Olmuş mu? Doğru mu bu cümle şimdi?’, diyorum mesela. Bana
anlaşılmaz ve pürüzlü gelen kimi ifadeleri Nilay ‘İşte, edebi olması için öyle
yazmış’ diye açıklıyor. Ben de böyle durumlarda ona Çehov’dan bahsediyorum.
Onun öykülerindeki süssüz, yalın anlatımdan. Edebiyatın mutlaka ağdalı bir dil
gerektirmediğinden.
Küçük Köpekli Kadın,
bir Anton Çehov öyküsü. Onu ilk önce Kate Winslet’lı The Reader filminden
duymuştum. Burada filmin adını duymaktan bahsetmiyorum yalnızca; öyküyü
okumadan çok önce bu film sayesinde birkaç paragrafını da duyma imkânım olmuştu. Çünkü filmdeki
adam, hapishanedeki (bir zamanlar sevgilisi olan) kadın için kasetlere çeşitli
edebiyat metinlerini kendi sesiyle kaydedip ona yolluyordu. Bunu hem ‘geçen
zaman’ın hatırına hem de filmi izleyenlerin anımsayacakları bir suçluluk
duygusunu bastırmak için yapıyordu. İşte ‘The Lady with the Pet Dog’ da bu kasetlerden
birinin içindeydi. Bu yazıya ilham veren küçük köpek ve yaşlı adam onlara
yakıştırdığım isimlerini bu bahsettiğim öyküden aldılar.
Anton Pavloviç Çehov’un uzun tasvirlerden kaçınan, net
üslubunun gücü edebiyat dünyasında bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilir.
Güçlü ve yoğun duygular sade bir anlatımla da başarıyla verilebilir, der sanki
onun öyküleri. Aşağıda, yukarıda kapağını gördüğünüz kitaptan seçtiğim Çekme Katlı Ev adlı öykünün finalini okuyacaksınız.
Buyurun:
Çekme katlı evi yavaş yavaş unutmaya başladım. Arada bir, o
da kitap okuduğum ve resim yaptığım zamanlar, evlerinin pencerelerinde gördüğüm
yeşil ışık apansız gelir aklıma. Jenya’ya aşık olduğum o günlerde geceleri eve
dönerken ayak seslerimin yolda yankılanışını, soğuktan ellerimi ovuşturuşumu
anımsarım. Daha da seyrek olarak, kendimi çok yalnız hissettiğimde, bir hüzün
çöker içime; eski günlerime özlem duyarım. Böyle anlarda uzaklarda biri beni
düşünüp yolumu gözlüyormuş, onunla bir gün karşılaşıverecekmişiz gibi gelir.
Nerdesin Misus? Nerelerdesin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder