21 Haziran 2015 Pazar

İYİ BİR FİLMDEN SÖZ ETTİĞİMİZDE



Birdman’de baba-kızın tartıştığı sahneyi sanırım on defa falan izledim. Bir kez Nilay’la filmi ilk seyrettiğimizde, sonra birkaç kez altyazılı ve altyazısız halleriyle kendi başıma ve yine aynı yöntemi kullanarak girdiğim sınıflarda, öğrencilerimle. Bu sahneyi benim açımdan ilginç kılan şey İngilizcesindeki doygunluk ve konuşmanın birden yükselen temposu değildi sadece; oyuncular konuşurken kameranın hareket etme biçimi de onların performanslarına büyük katkı sağlıyordu. Görüntünün hiç kesilmediği, kameranın insanların arasına girdiği, etrafında dolaştığı bu teknik, filme -bateriyle beraber- çok farklı bir atmosfer katmış. Ve bu durum sözünü ettiğim sahneyle sınırlı değil. Tüm film böyle çekilmiş. Mesela, Edward Norton’un izleyicilere tavuk butunu gösterip “İşte bu gerçek, ben bu tavukla çalışırım” dediği sahne sahnesi de çok iyi.

            Tartışma dedim ama tam olarak bir tartışma var sayılamaz, öyle başlasa bile; daha ziyade, depresyondan yeni çıkan kızın babasına öfkeyle çıkışması, sözlerini ve gözlerini birer mermi gibi kullanmasından bahsedebiliriz. Öğrencilerim de, bir aksiyon sahnesinde olduğu gibi, nefeslerini tutarak izlediler bu bölümü. Emma Stone'un öfke dolu gözleriyle "It's not important! You are not important! Get used to it!’ diye bağırışı doğrusu pek çok derse bedeldi. Genç kızın tiradı bitince sahneyi durdurduğumda sınıfta huzursuz bir uğultu yükseldi. Bombardıman sonrası kameranın bu tarafında kaldığı için yüzünü göremediğimiz babaya ne olduğunu merak etti çocuklar. “Adam öldü galiba” diyenler bile oldu!

            Çaptan düşmüş bir aktörün yeniden yükselme ve tutunma çabasını anlatan Birdman çekim aşamasını da merak ettiren filmlerden. Bunun için Youtube’da birkaç video izledim. Micheal Keaton, yönetmen kendisine bir şeyler anlatırken öylesine şaşkın ve kendine o kadar güvensiz görünüyor ki o rolü bu adam mı çıkardı, diye düşünüyor insan. Ama filmi iyi sürüklüyor; bu, onun da comeback’i bir bakıma, öyle diyor yorumcular. Diyebiliriz ki Micheal Keaton bu filmde, bir tiyatro oyunu ile çıkış yakalamaya çalışan yaşlı aktör Riggan Thomson rolüyle Batman’den de Birdman’den de (!) iyi.

            Ve Raymond Carver! Filmde sahneye aktarılan, onun What We Talk About When We Talk About Love isimli öyküsü. 20. Yüzyıl edebiyatının önde gelen yazarları arasında gösterilen Carver bu öyküsünde bir mutfak masası etrafında dört kişiyi konuşturur. Güzel bir öyküdür; benim kitapta özellikle sevdiğim öykülerden biri olmasa da Carver’ın kendine has tarzını yansıtması bakımından tipik özelikler gösterir.


            Hep söylenir: Bazen sadece aşktan değil, herhangi başka bir mevzu üzerine konuşurken de söylediklerimiz ile aslında söylemek istediğimiz şey arasında kırılgan bir ilişki olur. Ve dediklerimizin karşı tarafta nasıl anlaşıldığı, nasıl algılandığı konusu iyicene karmaşıktır. Herhalde sanatı da -benim için daha çok edebiyatı ve sinemayı- çekici kılan şeylerden biri bu karışık mesele üzerine kafa yorup onu anlamlandırmaya çalışıyor olmasıdır.






                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...