16 Ocak 2015 Cuma

MAX FRISCH RİNGDE


Günlükler’in ikinci cildinde Beyaz Saray’daki öğle yemeğinin anlatıldığı bölüm bir boks antrenmanı havasında geçiyor. Max Frisch burada eldivenlerini giymiş, ev sahibi konumundaki Henry A. Kissinger’ın nezdinde (yalnız) ABD iktidarını (mı) sözcükler yoluyla bir güzel hırpalıyor; ona kum torbası muamelesi yapıyor. Kissinger’ı bekledikleri koridor Frisch’e göre “bir dişçinin bekleme odasında farklı değil”. O dönemde Başkan Nixon’ın askeri danışmanı olan Henry A. Kissinger’ın yemek esnasında kendisine sorulan Kamboçya işgaliyle ilgili soruları ustaca geçiştirmesi Max Frisch’in dikkatini çekiyor. Ünlü yazarın Saray’a gelmeden önce sahip olduğu merak duygusu şimdi içerde biraz azalmış:
Duvarlar beyaz, halılar kırmızı. Ne düşüneceğim konusunda emin değilim... Demek iktidar burada yaşıyor. İktidar; huzuru, küllüklerden başlamak üzere temizliği seven bir varlık; köklü bir geleneğe sahip, sakin parkları, yeşil çimleri ve mevsimine göre çiçekleri sever; büyük olasılıkla sokak çatışmalarından hoşlanmıyor olmalı, her ne kadar kurbanların kendi suçu olsa da; Song-My gibi katliamlarsa onun için tam bir kabus.

Yıl 1970. ABD’nin Vietnam macerası sürmektedir; üstüne şimdi bir de Kamboçya’yı işgal  etmiştir. Sokaklar bunu protesto eden göstericilerle doludur. Ama protestolar ülkedeki sorumluların kafasını karıştıramaz. Bu bakımdan Kissinger’in içi rahattır: Cynycals have never built a cathedral*, der birkaç kez Frisch’e.

Bu, benim Max Frisch’i ilk okuyuşum. Günlükler’den başlamak iyi bir fikir gibi geldi.  Burada düşünceler, anılar, yaşanan olaylar ve onların yarattığı çağşımlar, akla takılan sorular, yani insanoğlunun kafasındaki tüm tuhaflıklar farklı formlarda  yazılmış, kışkırtıcı ve eğlenceli bir üslupla. Doğrusu Frisch bu haliyle beni diğer yazdıklarına da davet ediyor. Onun romancı ve oyun yazarı kimlikleri, sanki asıl şapkaları. Fakat okuyucunun, bir yazarın ürün verdiği çeşitli türlerin içinde birine diğerlerinden daha yakın hissetmesi her zaman mümkün. İzafi dergisinin son sayısına verdiği röportajda Sema Kaygusuz, Tomris Uyar’ın denemeciliğinden öykücülüğüne kıyasla daha çok esinlendiğini söylerken belki de bunu kastediyordu.

Günlükler’de yer alan pek çok yazıya sinmiş mizah Beyaz Saray bölümünde de kendini gösteriyor; fakat aslında gülünecek pek bir şey olmadığını da yüzümüze çarparak...

Hala koridora şaşırıyorum; ucuz oldukları kadar zevksiz çerçevelerindeki Nixon fotoğrafları sayılmayacak olursa, buradaki hiç bir şey bana savaş yoluyla milyarlar kazanan bir şirketin binasında bulunduğumu düşündürtmezdi.

Şu, en sert salvolardan:
Başkan Nixon’ın iktidarda kalmak için başka hiçbir araç kalmadığında barışa da taraftar olacağına ise şüphe yok...

Kamboçya ile ilgili kararın tüm sorumluluğunu aldığını söylediği basın toplantısında Başkan Nixon “Verdiğim kararın işe yarayacağına inanıyorum” der. “Eğer yaramazsa suçlanacak tek kişi benim”.  Binlerce insanın hayatını ilgilendiren bir konuda edilmiş bu pek de anlamı olmayan sözler de Frisch’in yumruklarından nasibini alıyor:

Bir felaket olması, iç savaş ya da dünya savaşı çıkması durumunda Başkan Nixon’ın, Commander in Chief olarak bütün sorumluluğu üstlenmesinin ve en fazla kendini Hitler gibi öldürmesinin kurbanlara nasıl bir faydası olacağı sorusunu yöneltmemek için başkanın danışmanına başkanın zekasının türünü soruyorum. Büyükmüş, öyle söylüyor danışmanı, Kennedy ya da Johnson’dan daha büyük. Peki ama ne tür bir zeka bu? Analitik bir zeka olduğunu öğreniyorum; tur devam ediyor.

Görüyorsunuz, Frisch affetmiyor! Hal böyle olunca, acaba bu İsviçreli yazar (yaşasaydı ve görseydi)  Tanrının kendisini özel bir misyon için seçtiğini başkanlık süresi boyunca pek çok platformda dile getirmiş olan George Walker Bush hakkında ne yazardı, merak ediyorum.

Sadece bu sert darbeler yok Günlükler’de. Frisch’in dil kıvraklığını ve keskin zekasını yansıtan satırlarda bir boya ustası ile mesleğinin incelikleri üstüne yaptığı konuşmanın dökümü de eğlendirebilir sizi, ailelerinden uzaklaşıp -mümkün olan en az parayla-mutlak bağımsızlığı elde etmek isteyen iki liseli kızın Frisch’ten tavsiye istediği bölüm de. Belli konularla (mizahın evlilikteki yeri, yaşlılık, parayla olan ilişkimiz) ilgili kışkırtıcı soruların yer aldığı Soruşturma bölümleri ayrıca dikkat çekici ve farklı. Bu sorular kitabın içinde esen havayı sık sık değiştiriyor. E, bu da bir kitap için –genelde- iyi bir şeydir...

Günlükler’in ikinci cildi böyle. Şimdi sıra geldi birincisine...



* Şüpheciler hiç bir zaman bir katedral inşa edememiştir

                    KİTAPLAR ÇEVRELER Bir Gazetecinin Edebiyat Adamı Olarak Portresi I. Metin Münir’in Zavallı Kalbimi Rahatlat adlı...